Tuna ve Sava Nehirlerinin birbirine
karıştığı topraklar üzerine kurulu güzel Belgrad’dan sevgiler…
1.5 saatlik uçuşla
ulaşabileceğiniz, Türklere vizesiz, aşı ya da PCR kartının yeterli olduğu, kendi
para birimlerini kullanıyor olmaları sebebiyle euro ve dolar karşısında hala
avantajlı gezebileceğiniz bir destinasyon Sırbistan.
“İlk yurtdışı deneyimi nereye
olsun” diye soranlar hem yakın coğrafya olması hem de yemek kültürünün
benzerliği sebebiyle tercih edebilir.
Belgrad, sokaklarında kaybolmak,
1800’lü yıllardan kalan binaların arasında yürümek ve fotoğraf çekmek için çok
keyifli bir şehir.
Üç tam gün geçirdiğim Sırbistan’da,
iki gün Belgrad’ı, bir gün ise Novi Sad’ı gezdim. Müzelere ekstra vakit ayırmak
isterseniz +1 gün daha gezinize ekleyebilirsiniz.
Belgrad’da konaklamak için birçok
seçenek mevcut. Benim tek kriterim temiz ve ucuz olması. Merkeze yakın olan
yerleri yüksek fiyat sebebiyle tercih edemiyorum. Artan kurlar ile beraber bir
geziyi en uygun fiyata mal etmek oldukça önemli benim için. Bu yüzden
yazılarımda genellikle konaklama kısmına pek değinmiyorum çünkü biliyorum ki
tercih ve beklentiler çok farklı. Beni oldukça tatmin eden bir lokasyon sizi
hiç memnun etmeyebilir. Yeri ‘booking’ üzerinden fiyat kriterine öncelik
vererek, hotel ya da hostel için verilen puan ve yorumlara bakarak seçiyorum.
Pahalı bir Avrupa ülkesindeysem kahvaltı dahil seçenekler daha makul olabiliyor
ancak Sırbistan gibi kendi para birimini kullanan ve daha ekonomik harcamalar
yapabileceğiniz ülkelerde bu çok önemli bir seçenek olmuyor. Belgrad’da bir
ailenin girişi kendi evlerinden bağımsız bir odasında konakladım. Yeni şehir
bölgesinde sayılan odam, Kale Meydan’a bir köprü mesafesindeydi. Zaten Belgrad
toplu taşımaya çokta ihtiyaç duymadan gezilecek noktaların birbirine yaklaşık
yarımşar saat uzaklıkta olduğu bir şehir. Hem bir ülke en iyi yürüyerek
gezilmiyor muydu?
Alana indiğinizde merkeze gelmek
için hem otobüs hem de taksi seçeneğiniz var. Otobüsler sizi 150 dinara
(yaklaşık 15-20 tl) götürüyor. Taksi tercih edecekseniz tabelasında ‘pink’
yazanlar çok daha ekonomik fiyatlara götürüyor.
Havaalanında ilk gün ulaşım
ihtiyacınızı çözecek kadar döviz bozdurun. Merkezdeki ofisler her zaman daha
iyi rakamlar verir. Alanda hem klasik ‘exchange office’ hem de atm benzeri
döviz makineleri var.
BELGRAD 1. GÜN :
İlk gün kahvaltıyı odada kendi
imkanlarım ile yapıyorum. Henüz şehri tanımadığım için bişiler atıştırarak
çıkma fikri mantıklı geliyor. Kaldığım odanın bir 100 metre ilerisi Tuna Nehri
kenarında devam eden kocaman bir park ve bu park bir köprü ile ‘Eski Şehir’
bölgesine bağlanıyor.
KALEMEGDAN
1800’lü yıllardan kalan binalar
arasından yürüyerek Kale Meydan’a ulaşıyorum. Adını Osmanlı döneminde alan
bölge şehrin kalbinin de attığı yer. Yürüyüş yapanlar, köpeklerini gezdirenler,
benim gibi turistler günün ilk saatlerinden itibaren burada. Kale Meydan
aslında kocaman bir park. Surlardan Tuna ve Sava’nın buluştuğu o şiir gibi
noktayı da izleme şansınız var.
KNEZ MIHAILOVA
Kaleden Knez Mihailova’ya doğru
yürüyorum. Her ülkede olduğu gibi burada da İstiklal’e benzetilen cadde burası.
Sağlı sollu dükkanların çevrelediği cadde günün her saati hareketli. Yolun sonu
Cumhuriyet Meydanı’na çıkıyor. Ulusal Müze bu meydanda.
NIKOLA TESLA MÜZESİ
İlk gün planımda Nikola Tesla
Müzesi var. Kendisi benim için gelmiş geçmiş en büyük bilim insanı olması
sebebiyle aslında bu geziyi de gerçekleştirme ve burada bulunma sebebim.
Müze giriş ücreti 800 Sırp Dinarı.
Döviz ya da kart geçerli değil. Sinevizyon da Türkçe altyazı seçeneği var lakin
yapılan sunum ve deneyler İngilizce.
Müze içinde Tesla’nın birçok
buluşunun maketini görebiliyor, hatta elektrik üzerine yaptığı bazı deneyleri
de minik bir show ile tecrübe edebiliyorsunuz. Bilim insanının kullandığı bazı
özel eşya ve kıyafetleri de yine müze de sergileniyor. Müzenin en son odasında
ise Nikola Tesla’nın külleri var.
TESLA'NIN KÜLLERİ
Müzeden ruhumu doyurmuş olarak ayrılıyorum. Sıra karnımda. Yönümü Belgrad denince mutlaka uğranması gereken Lorenzo&Kakalamba’ya çeviriyorum. Akşam yemeği için rezervasyon isteyen restoranda öğle saatlerinde yer ile ilgili bir sıkıntı yaşamıyorum. Mekan başlı başına her köşesiyle fotoğraflanmalık. Tuvalete giderken bile telefonunuzu yanınıza almanızı öneririm çünkü burada bile fotoğraf çekmek isteyeceksiniz. Dekorasyonundan iç dizayn ambiyansına kadar her şey o kadar sıra dışı ki bakınmaktan yemeğinizi yiyemiyorsunuz.
LORENZO KAKALAMBA
Et ve köfte gibi meşhur lezzetleri tatmak için başka bir adresi not almış olduğumdan burada farklı bir geleneksel yemek tadıyorum. Bizde ki kırmızı biber dolmanın sadece kıyma ile doldurularak fırında pişirilmiş hali olan ‘shushpe’ yi deniyorum. Yanında yoğurt ile servis edilen yemeğim öncesi sıcacık pide ve kaymak geliyor. Kaymak bizde ki tatlılar ile servis edilenden farklı olarak tuzlu bir çeşit ve yemek öncesi ya da yemekler ile beraber sos olarak servis ediliyor. Sıcak pideye de acayip yakışıyor.
İlk günü bu şekilde tamamlayıp
odaya dönmek üzere cadde boyunca Kale Meydan’a doğru yürüyorum. Park gece de
hareketli. Tuna üzerinde köprülerin ışıkları yanmış. Banklarda oturmuş gece
manzarasını izleyen insanlara karışıyorum…
KALEMEGDAN
ZEMUN
Zemun, Belgrad’ın Orta Avrupa’ya
benzeyen kasabası. Birçok blog buraya bir tam gün ayrılmasını önerse de ben
birkaç saat kalıp ayrılıyorum. Yaz geceleri nehir kenarında ki güzel mekanlar
ile daha keyifli olabilir burası.
GARDOS KULESİ
Zemun’un en önemli yapısı Gardos
Kulesi. Geldiğinizde kasabayı ve kıvrılıp giden nehir manzarasını kuleden
seyretmek keyifli.
Şehir meydanını, meydana kurulan
Pazar yerini, kilisesini gezerek Zemun’dan ayrılıyorum.
Otobüs ile tekrar ‘eski şehir’
bölgesine geçiyorum. Rotamda Belgrad’ın en lezzetli böreğini yapan, 1900 lü
yıllardan beri hizmet veren ve önünde kuyruğun adeta hiç bitmediği Pekara
Trpkovic var.
PEKARA TRPKOVIC
Fırına doğru yürürken karşıma Hotel Moskva çıkıyor. 1906 dan beri hizmet veren otel zamanında Gorki, Hitchcook ve Einstein gibi isimleri ağırlamış. Dilerseniz şık kafesinde piyano resitali dinleyerek çay ya da kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Pekara Trpkovic’e geldiğimi
önündeki sıradan anlıyorum. Hem peynirli hem de kıymalı börek alıyorum. Her
ikisi de ayrı ayrı çok lezzetli olsa da benim favorim kıymalısı oluyor. Yanında
yoğurt içiyorlar. İçiyorlar diyorum çünkü ayran kıvamında olmasa da bardak ile
servis ediliyor.
Karnımı doyurup Taş Meydan parkına
geçiyorum. Burada bulunan kiliseyi ziyaret ediyorum. Bu kilise zamanında Bizans
mimarisini canlandırmak için yapılmış. Sonra ki durağım Saint Sava Kilisesi.
Görenlerin Ayasofya’ya benzettiği kilisenin büyüleyici tavan süslemeleri var.
Buranın dünyanın en büyük Ortodoks Kilisesi olduğu söyleniyor.
ST. SAVA
Belgrad’a geldiğim ilk gün
arkadaşımın önerisi ile Dva Jelena restorana rezervasyon yaptırmak istemiştim
ancak dolu olduğu için bugüne kaldım. Hem atmosferi hem de müzikleri ile Balkan
ruhunu sonuna kadar hissedebileceğiniz bu mekan başka bir çok güzel restoranı
da bünyesinde barındıran Skadarlija bölgesinde bulunuyor.
DVA JELENA
Bu restorandan bahsederken şunu da
belirtmek isterim ki ülke genelinde tüm kapalı mekanlarda sigara içiliyor.
Dva Jelena’nın geyik etli bir
yemeği meşhur ancak o gün menü de olmadığını öğreniyorum ve ‘pljeskavica’
sipariş ediyorum. Erik rakısını da daha önce denemiş olduğum için tercihim
yerel bira ‘jelen’ oluyor. Yemeğim fırın patates, salata ve sıcak sarımsaklı
ekmek ile servis ediliyor. Porsiyonlar oldukça büyük. Yaklaşık olarak 130 tl
ödüyorum.
NOVI SAD 3. GÜN :
İki tam günde Belgrad için kendi hedefimde ki tüm noktaları bitirdim. Zaten gezimi de bu şekilde planlamıştım. Son gün rotam ise Novi Sad.
Novi Sad’a yolculuk yaklaşık 1.5
saat sürecek. Biletime 870 Sırp Dinarı ödüyorum. Dolar ya da Euro vermek
isterseniz daha yüksek bir fiyat söylüyorlar. Döviz bozdurmak isterseniz bilet
gişelerinin yanında, 9 numaralı peronda bir döviz bürosu var.
Novi Sad, Sırbistan’ın kuzeyinde
yer alan, Voyvodina bölgesinin başkenti, aynı zamanda ülkenin kültür sanat ve
ekonomi merkezlerinden biri. 20. yy den beri neredeyse tüm Sırp şair, yazar ve
gazeteciler hayatının bir dönemini ve ya tamamını burada geçirmiş.
Novi Sırpça da ‘yeni’ demekken
‘sad’ ise bahçe demekmiş. Yani Novi Sad, “yeni bahçe” demek. Başkent Belgrad’a
1.5 saat mesafede olmasına rağmen, zamanında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
sınırlarında olduğundan, mimari olarak Belgrad’dan çok çok farklı.
ÖZGÜRLÜK MEYDANI
Novi Sad’a geldiğinizde görmeniz
gereken yerler:
MERYEM ANA KİLİSESİ
*Trg Slobode (Özgürlük Meydanı)
*Meydanı çevreleyen 4 ana yapı
1. Meryem Ana Kilisesi
2. Voyvodina Bankası
3. Belediye Binası
4. Voyvodina Hotel ve bu meydan da
bulunan Svetozar Miletic Heykeli
*Meydandan devam ettiğinizde, sağlı
sollu rengarenk binalar ve önlerinde güzel kafelerin olduğu Jovan Jovanoviç
Caddesi
*Caddenin sonunda sizi karşılayan
Piskoposluk Sarayı
*Saraya yürüme mesafesinde Dunavski
Parkı
*ve parktan yaklaşık 1.5 km devam
ettiğinizde Petrovaradin Kalesi’ne ulaşıyorsunuz.
PİSKOPOSLUK SARAYI
Kale aynı zamanda Avrupa’nın en
büyük müzik festivallerinden biri olan EXIT Festivali’ne de ev sahipliği
yapıyor. Bir müzik festivalinden çok daha fazlası olan EXIT, 2000 yılında
Petrovaradin Kalesi’nde, o yıl Ekim ayında devrilen Slobodan Miloseviç
hükümetine karşı bir protesto hareketi olarak başlamış. Şimdilerde dünyaca ünlü
bir festivale dönüşen EXIT, Snoop Dog, White Stripes, Nick Cave, Massive Attack
ve David Guetta gibi ünlü isimlere ev sahipliği yapmış.
Ülkeden ayrılmadan önce son bir
mekan önerim daha var. Avrupa’da ki ne iyi 50 pizzacı arasında yer alan Majstor
i Margarita tüm övgüleri sonuna kadar hak ediyor. Pizzacının spesiyali
‘burrata’ peynirli olan pizzası. Son güne yakışır bir ziyafet oluyor.
ÜLKEYLE İLGİLİ GÖZLEMLERİMLE YAZIMA
SON VERMEK İSTİYORUM:
* Burada geçirdiğim dört gün
boyunca kime denk geldiysem her soruma cevap aldım. Oldukça yardımsever bir
toplum olduklarını düşünüyorum.
* Trafikte çok saygılılar. Hem
şoförler hem de yayalar kendileri için olan ışıklara sonuna kadar uyuyor.
Kendisine kırmızı yanarken, yol nasılsa boş diyerek karşıya geçmeye çalışan bir
yaya hiç görmedim.
* Bir çok kişinin evcil hayvanı
var. Köpek gezdirenlerle sıkça karşılaştım.
* Şehir wifi yı çok kötü. Birçok
nokta ‘free wifi zone’ olsa da çoğu aktif değildi.
* Restoran ve kafelerin hepsinde
sigara içiliyor.
* Otobüslere ücret ödeyerek ya da
kart basarak binen çok az kişi var. Bedava gibi görünse de değil, yakalanırsanız
cezası yüksek.
* Restoranlarda uygun fiyata çok
lezzetli et yemekleri yemek mümkün.
* Gezdiğim ülkeler içinde irili
ufaklı en çok kumarhanenin olduğu ülke.
Gezimin öne çıkan hikaye ve
görsellerine basak.wanderlust instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. Dilerim
keyifle okuduğunuz ve işinize yarayacak bir yazı olmuştur. Bir sonra ki rotam
ve yazısında buluşmak üzere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder