25.11.2022

 

                               

     


                                                    GREEN CARD HAKKINDA HER ŞEY  

 

 

Son yıllarda yurtdışında yaşamak isteyenlerin sayısı giderek artıyor. Özgürlükler ülkesi Amerika bu ülkelerin başında yer alıyor. Ve şüphesiz Amerika’ya göç etme yollarının başında ise kolay ve hesaplı olması sebebi ile Green Card geliyor.

 

ABD de yaşamanın bir anahtarı olan bu karta sahip olabilmek sadece bi kaç dakikalık bir çekiliş ile mümkün. İnanılması güç ama işlemler de gerçekten çok basit. Üstelik bu çekiliş için her sene şansınızı denemeye devam edebilirsiniz.  Hazırsak en temel sorulara cevap olabilecek ‘ Green Card  ‘ yazımıza başlıyorum.

 

 

GREEN CARD NEDİR ?

AVANTAJLARI NELERDİR ?

GREEN CARD BAŞVURU TARİHİ NEDİR ?

GREEN CARD BAŞVURU ŞARTLARI NELERDİR ?

GREEN CARD KİMLERE VERİLİR ?

GREEN CARD BAŞVURUSU NASIL YAPILIR ?

GREEN CARD BAŞVURU ÜCRETİ NE KADAR ?

BAŞVURU SONUÇLARI NE ZAMAN AÇIKLANIR ?

 

 

 

Dünya genelinde her sene dört gözle beklenen Green Card hakkında tüm merak edilenleri bu yazı da topladım.

 

                                                                       GREEN CARD NEDİR ?

 

Amerika Birleşik Devletleri, her yıl Amerika’ya en az göç veren ülkeler arasında bir çekiliş yaparak, ülkesinden ABD ye göçmek, burada yaşayıp çalışmak isteyen insanlara özel göçmenlik izni sağlıyor. Bu çekilişe, GREEN CARD yani YEŞİL KART deniyor.

 

Green Card, aslında bir çekiliş. Yani tam anlamıyla şans meselesi. Amerikan Kongresi tarafından yapılan ‘ Göçmen Vize Programı. ‘ Bu program her yıl yapılıyor ve Amerika’ya en az göç veren ülkelerin vatandaşları katılabiliyor. Her yıl tekrarlanan bu çekiliş sonunda ise 55.000 göçmen vize alıyor.

 

 

                                                   PEKİ BU KARTIN AVANTAJLARI NELER ?

 

Green Card çekilişini kazanan kişi Amerika’da ömür boyu yaşama ve çalışma hakkı kazanıyor. Kazanan kişi aynı zamanda eşine ve 21 yaşının altında ki bekar çocuklarına da ABD de ömür boyu oturma ve çalışma izni veren resmi bir kimlik kartı kazanıyor. Daimi Oturma İzni yani ‘ Permanent Resident Card ‘ adı ile anılan bu kimlik kartı kişinin göçmenlik statüsünü de belirliyor. Bu kişi sadece oturma izni almakla kalmıyor, Amerika da isterse ev sahibi de olabiliyor. Çalışıp vergisini ödüyor ancak oy kullanamıyor.

 

 

                                                 GREEN CARD BAŞVURU TARİHİ NEDİR ?

 

 

Her yıl Ekim ayında Green Card başvuruları için çekiliş sistemi açılıyor. Bu sene ki başvuruların 5 Ekim tarihinde başladığını da burada belirtmek isterim. Başvuru sonuçları başvurduğunuz yıldan bir sene sonra Mayıs da açıklanıyor. Yani aslında bir sonra ki yıl için başvuru yapmış oluyorsunuz.

2022 yılı için başvuru tarihleri 5 Ekim ve 8 Kasım tarihleri arasında. DV – 2024 başvurunuzu bu tarihler arasında ücretsiz yapabilirsiniz. Başvuru sonuçları 6 Mayıs 2023 tarihinde açıklanacak.

 

 

                                                GREEN CARD BAŞVURU ŞARTLARI NELERDİR ?

 

Sıra geldi en çok merak edilen konuya. Green Card başvurusu için gereken şartlara. Eskiden başvuru yaparken pasaport gerekliydi ancak 2022 yılında gelen güncelleme ile artık bu şart değil. Başvuru yapmadan önce yönergeleri mutlaka dikkatlice okumalısınız. Çünkü her sene bir kere başvurma şansınız var. Sisteme gireceğiniz bilgilerin doğruluğundan emin olmalısınız. Yanlış ve eksik bilgi sebebi ile her yıl milyonlarca kişinin daha çekiliş aşamasına gelemeden diskalifiye olduğunu belirtmek istiyorum.

 

                                                              

 

 

                                                        GREEN CARD KİMLERE VERİLİR ?

 

Green Card için öncelikle başvuruya uygun ülkelerden birinin vatandaşı olmanız gerekiyor ki Türkiye bu ülkelerden birisi. Evli, bekar, öğrenci fark etmeksizin başvuru yapabilirsiniz. Sadece eğer lise ve dengi bir okuldan mezun değil iseniz, son beş yıl içinde bir iş tecrübesi ya da uzmanlık gerektiren bir alanda en az iki yıl çalıştığınızı belgelemeniz gerekiyor.

 

 

 

                                                 GREEN CARD BAŞVURUSU NASIL YAPILIR ?

 

 

1.       Green Card başvurusu yapmak için ABD resmi çekiliş sayfası olan

https://dvprogram.state.gov/

adresinden başvuru yapman yeterli. BAŞVURULAR ÜCRETSİZ.

 

2.       Açılan sayfa da üç ana bölüm var. İlk bölüm başvuru ile ilgili açıklamalar. 2. Bölüm de fotoğraf yükleme kuralları var. Son bölüm ise başvuru formunun kendisi. Açıklamalar kısmından başvuru süreci ile ilgili merak ettiğiniz bilgilere ulaşabilirsiniz. Fotoğraf bölümü ise fotoğrafınızı test etmenizi sağlayan kısım. Çünkü çekiliş için fotonuzu belirli bir ölçü ve formatta yüklemeniz gerekiyor. Doğru ölçüde foto yüklediğinize mutlaka emin olun çünkü bu çekilişten elenme sebebi. Fotoğrafçıya Amerikan vizesine uygun bir fotoğraf çektirdikten sonra bu fotonun digital halini sisteme yüklemeniz en sağlıklısı olacaktır.

 

3.       Başvuru işlemleri için kişisel bilgilerinizi mutlaka kimliğinizde yazdığı şekilde girin.

 

4.       Formu doldurduktan sonra ‘ devam ‘ sekmesine basıp gelen ekranda mutlaka bilgilerinizin doğruluğunu kontrol edin.

 

5.       Sonuç ekranına geçtiğinizde sistem size bir başvuru numarası verecek. Bu numara çok önemli çünkü çekiliş sonucunuzu bu kodu girerek öğreneceksiniz. Bu numarayı mutlaka not alın.

 

6.       Başvuru formunda sırasıyla:

 

*isim

*cinsiyet

*doğum tarihi

*doğduğunuz şehir

*doğduğunuz ülke

*fotoğraf yükleme

*posta adresi

*telefon numarası

*e - posta adresi

*eğitim seviyeniz gibi temel bilgileriniz var.

 

Aynı bilgileri evli iseniz eşiniz ve çocuklarınız için de doldurmanız gerekiyor.

 

 

 

                                GREEN CARD BAŞVURU ÜCRETİ NE KADAR ?

 

 

Green Card başvurusu ücretsiz. Sisteme girerek en fazla beş dakikanızı alacak bir form doldurma işlemi ile çekilişe katılabilirsiniz.

 

 

 

 

                              BAŞVURU SONUÇLARI NE ZAMAN AÇIKLANIR ?

 

 

 

Başvuru sonuçları her yıl Mayıs ayı içinde açıklanıyor.

 

 

 

                                  GREEN CARD SONUÇLARI NASIL ÖĞRENİLİR ?

 

 

1.       DV Lottery web sitesine girin

2.       Gelen sayfada ‘ check ‘ butonuna basın

3.       Yeni açılan ekranda dört ana bilgi istenecek. Bunlar sırası ile çekilişe katıldığınızda verilen ve saklamanız gereken kod, soyadınız, doğum yılınız ve ekranda ki doğrulama kodu.

4.       Bilgileri girdikten sonra gelen sayfa da ise kazanıp kazanmadığınızı öğreneceksiniz.

 

Kazanamazsanız seneye şansınızı tekrar deneyebilirsiniz.

 Eğer kazanırsanız ÖZGÜRLÜKLER ÜLKESİNE HOŞ GELECEKSİNİZ : )

 

 

 

 

 

 

 

 

                                               

 

 

                                                  

                                                   

8.10.2022

KARABURUN / İZMİR : Tüm plajlar ve bükler

 

                                  



                              KARABURUN KOYLAR, PLAJLAR VE BÜKLER

 

Masmavi bir rota ile geldim. Bu sefer ki yolculuğumuz bir yarımadaya, Karaburun’a. İzmir merkeze yaklaşık 1.5 saat mesafede bulunan Karaburun,  sakin koylarda yüzmek isteyenler için biçilmiş kaftan. Çeşme’nin gölgesin de kalmış, iyi ki de kalmış dedirten bakir doğası ve el değmemiş plajlarıyla adeta saklı bir cennet. Çeşme’nin tatilciler arasında giderek ünlenmeye başladığı yıllarda ekonomik bir seçenek olarak öne çıkan Karaburun, o yıllarda ki huzuru ve doğallığını hala koruyor. Doğa ile iç içe kafa dinlemek, bakir koylarda yüzmek, salaş mekanlarda tazecik balığın lezzetine varmak isteyenler, hazırlanın bu yazı da Karaburun’a ışınlanıyoruz.

 

KARABURUN HAKKINDA:

 

Köylerine ve birçok koyuna ulaşım hala toprak yoldan olduğundan ve konumu gereği fazla rüzgar aldığı için turizme açılamamış ve böylece günümüze kadar bakirliğini koruyarak gelmiş nadir yerlerden Karaburun. Son zamanlarda özellikle nergis üretimi ve festivali ile gündeme gelse de İzmir ve deniz tatili dendiğinde akla hala komşularından Çeşme, Alaçatı ve Urla geliyor.

Karaburun’un bol kıvrımlı yolları var. Bu yollar kendisine irili ufaklı pek çok koy kazandırmış. Dağlık yapısı bu koyların berraklığını korumuş, sakinliği ise turizm açısından bölgeyi bambaşka bir konuma taşımaya hazırlanıyor.

Bölge en büyük nergis ve enginar üretim noktası. Bunun dışında narenciye ve badem de yetiştiriliyor. Balıkçılık çok önemli bir gelir kaynağı. Bazı koyları nesli tükenme tehlikesinde olan Akdeniz foklarına ev sahipliği yapıyor.

 






KARABURUN KOYLARI:

 

Yarımada da onlarca koy var. Bunların birçoğu Mordoğan – Karaburun arasında. Çoğunda tesis de var kendi kendinize takılabileceğiniz plajda. Hadi gelin hem denize girebileceğiniz hem de bazılarına çadır açabileceğiniz bu şahane koylara birlikte bakalım.

 

MANAL KOYU:

 

Mordoğan’ın girişinde yer alan Manal Koyu, bölgenin en çok tercih edilen plajlarından. Bu koyda hem halk plajı var hem de özel işletme. Kalabalık olması sebebi ile yer bulmak sıkıntı olabiliyor. Otopark alanı var ancak kalabalığa yetmiyor. Erken saatlerde gelmekte fayda var.

Koyun bu kadar tercih edilmesinin sebebi şüphesiz diğer Karaburun plajlarına göre daha korunaklı olması ve bu yüzden daha az dalga alması. Suyu sığ ve ılık. Çocuklu aileler için uygun. Dalgası yok mis gibi deniz. Gün batımları da şahane.

 

BEYAZ KAYALAR:

 

Manal Koyu’na geldiyseniz bir diğer görmeniz gereken koy da Beyaz Kayalar. Manal Koyu’nun plajından patikayı takip ederek buraya ulaşıyorsunuz. Sessiz sakin yüzmesi keyifli bir koy.

 

KOCAKUM:

 

Mordoğan merkezde denize girmek istiyorsanız bu koyu kullanabilirsiniz. Aileler ve tesis imkanı arayanlar için ideal. Çevresinde çok sayıda market, kafe ve pansiyon bulunuyor.

 

AYI BALIĞI KOYU:

 

Mordoğan’da bulunan bir diğer güzel koy da Ayı Balığı Koyu. Sezonda oturacak yer bulamayacak kadar kalabalık olan koy, eskiden adından da anlaşılacağı gibi Akdeniz foklarına ev sahipliği yapıyormuş. Özel işletme de halk plajı da var. Sabah saatleri berrak olan su akşamüzeri bulanıklaşabiliyor. Ama rüzgarsız ve dalgasız olduğu için çok tercih ediliyor.

 

ARDIÇ:

 

Mordoğan’ın en büyük kum plajı. Plaj içinde belediye tarafından konulan ücretsiz şemsiyeler var.  Bunun yanı sıra yine belediye tarafından işletilen iki beach clup da mevcut.

 

BOYABAĞI:

 

Karaburun ile Mordoğan arasında bulunan Boyabağı Koyu, tam ortada olduğu için her iki tarafta da konaklayanların tercih ettiği bir koy. Bu koyda yine diğer Karaburun koylarına benziyor. Plaj çakıllı, denize giriş taşlık ilerisi tamamen kum, su tertemiz ve serin. Özel işletme de var halk plajı da. Favori mekanım Maki Boyabağı çünkü evcil hayvan da kabul  ediyor.

 

BODRUM KOYU:

 

Denizi ve sahili taşlık olan Bodrum Plajı, çok geniş olmayan mavi bayraklı bir halk plajı. Plajda ki taşlar keskin olmadığı için deniz ayakkabısı şart değil ama olursa daha rahat edilir. Burada deniz diğer koylara göre daha hızlı derinleşiyor bu yüzden çocuklu aileler seçimini bunu göz önünde bulundurarak yapmalı.

 

İNCİRLİKOY ( AKVARYUM KOYU )

 

Karaburun merkezde olduğu için burada konaklayanlara yürüme mesafesinde. Koya geldiğinizde giriş ücreti olan özel bir tesis gibi görünmesi sizi yanıltmasın. İncirlikoy Plajı ÜCRETSİZ. Buradaki tesisi belediye işletiyor ve uygun fiyata özel tesis hizmeti veriyor. Demek ki bu sistem istenirse olabiliyor ve gayet güzel de işliyor. Darısı diğer koyların başına diyerek devam edelim…

Belediyenin kendine ait bir otoparkı yok ama çevresindeki sokaklarda yer bulunuyor. Burası yine mavi bayraklı bir plaj. Uygun fiyata şemsiye şezlong kiralayabilirsiniz. Büfesinde aradığınız her şeyi bulabilirsiniz. Duş, wc ve soyunma kabinleri var. Plaj alanı dar olduğu için bu koy enine değil de yukarıya doğru genişlemiş. Erken saatlerde gelirseniz denize daha yakın olan alandan yer bulmanız mümkün olur. Diğer türlü ağaçların gölgesinde şezlong kiralayabilir ya da çim alana kendi sandalyelerinizi açabilirsiniz.


DOLUNGAZ:

 

Şüphesiz bölgenin en güzel koyu. Yarımada genelinde denizin rengine söylenecek söz yok ama burası başka. Denizin rengi cam göbeğinden turkuaza dönüyor. Suyu şıkır şıkır. Girince çıkmak istemiyorsunuz.

Buraya aracınız olmadan gelebilme şansınız yok. Yolu biraz bozuk olsa da mesafe kısa olduğu için sorun olmuyor. Koyun sol tarafında Şirin Baba isimli bir kamping var. İsterseniz kendi çadırınızı getirebilir ya da çadırınız yoksa buradan kiralayabilirsiniz. Kampingin büfesi ve restoranı var. Sezonda yoğun olduğu için önceden rezervasyon yaptırmak ya da bilgi alarak gelmek daha uygun olur.

Koyun sağ tarafı ise kamping alanı tercih etmeyen çadırcıların uğrak noktası. Burada doğal olarak herhangi bir imkan yok. Her şeyinizi yanınıza alarak gelirseniz gün doğumu izler şahane kamp yaparsınız. Yine aynı tarafta koya inmeden yukarıdaki ağaçların gölgesine yerleşmiş denize nazır birkaç karavan da gördüğümü belirtmek isterim.






 

YARIMADANIN BÜKLERİ:

 

KUMBÜKÜ:

 

Sarpıncık Deniz Fenerine giderken içinden geçeceğiniz Hasseki Köyünden bu büke ulaşabilirsiniz. Adından anlaşılacağı üzere kum bir plajı var. karaburun’da ki en güzel bük Hamzabükü olabilir ama şüphesiz en bakir kalmış olanı da Kumbükü.







 

HAMZABÜKÜ:

 

Karaburun’da ki en güzel koy hangisi diye soracak olursanız, cevabım hiç düşünmeden Hamzabükü olur. Hatta sadece bir koy olarak değil, Karaburun’da en sevdiğim ve aklımda kalan yerlerin başında da Hamzabükü gelir. Bu kadar çok sevmemin nedeni plajın tamamen bize ait olması olabilir ya da gittiğimiz gün havanın rüzgarlı olmasından sebep dev dalgalar ile çok eğlenmemiz de…

Karaburun merkezden Hamzabükü’ne yaklaşık yarım saat de ulaşabiliyorsunuz. Yolu biraz dar, dik ve virajlı. Bu da kalabalık olmayan, sakin ve bakir kalmış bir koy demek. Hatta giderken bu kadar gidiyoruz ama değecek mi diye düşünüyor insan. Ama hava ister sakin ister rüzgarlı olsun her haline değiyor. Sakin havalarda pırıl pırıl denizin tadını çıkarıyor rüzgar varken dev dalgalar ile çocuklar gibi eğleniyoruz.

Denizin dibi taşlık. Deniz ayakkabısı getirmek iyi bir seçenek olacaktır. Suyun sıcaklığı tam ayarında. Denizin serinliğini hissediyor ama üşümüyorsunuz. Hem zaten kaynar su sevenleri Akdeniz’e alalım değil mi : )

Bükte herhangi bir tesis yok. Yanınızda şemsiye, sandalye, yiyecek ve içecek getirerek tüm günü keyif içinde geçirebilirsiniz. En yakın market Yeniliman’da ve o da koya yaklaşık 20 dk’lık mesafede. Koy çadır açmak isteyenler için uygun. Kamping alanı yok ama tesis olmayan yerlerde çadır açmak isteyenler için güzel bir seçenek. Biz ordayken de çadırlar vardı. Bu koyun bir avantajı da Sarpıncık Feneri’ne 20 dk’lık mesafe de olması. Hemen hatırlayalım Fener, bulunduğu konum ile Türkiye’de gün batımı izlemek için en iyi 20 yerden biri.

 

BADEMBÜKÜ:

 

İzmir kamp alanları arasında bulunan Badembükü, bakirliği ile henüz keşfedilmemiş gizli bir cennet. Karaburun merkeze yaklaşık 27 km uzaklıkta bulunan bükün Maldivler ile yarışır turkuaz denizi var.

Denizin bir bölümü kumsal, bir bölümü minik taşlı diğer bir bölümü ise kayalık. Nergis zamanı gelirseniz, burası kekikle karışık nefis bir kokuyla kaplanıyor.





 

 

      KARABURUN’A GELMİŞKEN:

 

1.     BALIKLIOVA’NIN MEŞHUR KURABİYESİNDEN TATMADAN

2.     SALAŞ RESTORANLARDA BALIK, KALAMAR YEMEDEN

3.     RAKI BALIĞIN YANINA EGE OTLARINDAN YAPILAN SALATA VE MEZELERDEN SÖYLEMEDEN

4.     ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞINDAN ALMADAN

5.     YARIMADANIN TARİHİ KÖYLERİNDEN BİRİ OLARAK GÖSTERİLEN VE GÜNÜMÜZDE TERK EDİLMİŞ DURUMDA OLAN SAZAK KÖYÜ’NÜ ZİYARET ETMEDEN

6.     SARPINCIK DENİZ FENERİ’N DE GÜN BATIMI İZLEMEDEN  DÖNMEYİN…

 




 

 

 

23.07.2022

TINY HOUSE DENEYİMİM

 





TINY HOUSE NEDİR ?

 

Son dönemin en popüler yapılarından biri olan tiny house ların ana amacı minimal, tüketimden uzak, doğaya dost ve sürdürülebilir bir yaşam tarzı sunmak.

 

Ev deyip geçmekte biraz haksızlık aslında. Çünkü kendi küçük keyfi büyük bu evler aynı zamanda bir akım da. 2008 – 2012 Küresel Ekonomik Kriz esnasında özellikle batı ülkelerde gelişmeye başlayan ve çığ gibi büyüyen bir akım hem de.

 

İnstagram gönderisine ‘hashtag’ ‘tinyhouse’ yazanlara çokça tanık olmakla beraber, gerçek anlamda minimal yaşamı seçerek bu evleri tercih edenlerde günden güne artıyor. Elon Musk bu akıma dahil olmuş en zengin kişi : ) SpaceX girişimi üzerinde çalışırken Teksas’ta yaşadığı minik evinden bahsetmiş ve ‘Küçük bir ev de yaşamak daha ev gibi geliyor’ diye de tweet atmıştı hatırlarsanız.

 

Daha az alana ve dolayısıyla daha az eşyaya sahip olmak hayatımızı inanılmaz derecede kolaylaştırıyor. Öyle ki bunu deneyimleyene kadar da oda sayısı bol evlerimizde gereksiz ne gibi işlerle uğraştığımızın farkında bile olmuyoruz. Daha az eşya hayata daha fazla zaman demek bi yerde aslında. Üstelik konfor olarak baktığımızda eksilen hiçbir şeyde yok. Evler her türlü imkanı fazlasıyla sunuyor çünkü. Ben kendi kocaman mutfağımda kahve makinesine bir yer bulamamaktan şikayet ederken, minik evimizin kahve makinesinden mis gibi kokular geliyordu hem de mandalina ağaçlarına bakan minik penceresinin önünden : )

 

Küçük ama mükemmel şekillendirilmiş bu evlerde konaklamak çok keyifli. Şartlarım el verse sadece konaklamak için değil bir yaşam tarzı olarakta  benimsemeye çok hazırım ama arazi maliyeti gibi faktörler şu an benim için buna engel.

 

                             BENİM TINY HOUSE DENEYİMİM

 

Kendi küçük keyfi büyük evimizi  @hideawaybodrum misafirperverliğinde deneyimleme şansım oldu. Bodrum Dereköy’de mandalina bahçeleri içinde, zeytin ve nar ağaçları altında şahane iki gün geçirdim.

 

@hideawaybodrum un şu an için aktif hizmet veren iki tiny house u var. Bir diğeri de yapım aşamasında. Aynı bahçe içerisinde bir de orijinal bir Bodrum evi var ki dileyen misafirler yakın zaman da bu ‘taş evde’ de konaklayabilecekler.

 

Biz konumuza dönelim : ) Minik evimize odaklanalım. Oda sayısı fazla, pencere sayısı az yeni nesil apartman dairelerimiz bu şirin evimiz kadar güneş görmüyor mesela. Güneş. Bir çoğumuz için enerji kaynağı, mutlu olma sebebi. Güne 1 – 0 yenik başlıyoruz o dairelerde. Güneşi bol alanlar varsa içimizde, onlar şanslı bir nebze de olsa.

 


Geniş camlar hem tüm gün güneş alıyor hem de bulunduğunuz her noktadan sınırsız manzara imkanı sunuyor. Kitap okurken başımı kaldırıverdiğimde mandalina ağaçları ile göz göze gelmenin verdiği mutluluk var aklımda şu an J

 

İki katlı olan evlerin büyüklüğü ve iç dizaynı değişebiliyor. Alt katta genelde salon olarak kullanılabilecek bir alan, mutfak ve banyo oluyor. Yatak odası ise evimizin üst katında. Yatağın üzerinde kocaman bir pencere. Kendinizi uykunun savunmasız kollarına bırakmadan önce hafızanıza kazınan son şey gökyüzü ve yıldızlar. Benim şansıma o gece bir de dolunay.

 

Tek yatak odası olmakla beraber benim kaldığım evde de  olduğu gibi bir çok tiny house da oturma bölümünde ki koltuklar çift kişilik yatak olabildiği için bu evler her şekilde dört kişiyi aynı anda ağırlayabiliyor.

 

50 metre ötemde ki tiny house da bir aile yaşıyor mesela hem de köpek ve kedileriyle. Hiçte sığamıyor gibi bir halleri de yok üstelik. Çünkü yer algısının büyüklüğü tamamen beynimizde. Çünkü içinde bulunduğumuz düzen bizi alışveriş yapmaya, tüketime ve aldıklarımıza sürekli yeni yerler açmaya sevk ediyor. Ve değişime de işte tam da buradan başlamak gerekiyor.

 

Tiny house ların bulunduğu arazinin sahibinin de çocuklu bir aile olduğunu ve aynı şekilde konakladığını öğreniyorum. İki çocuklu bir aile ve mükemmel bir minimal yaşam. Çocuklar için ne büyük şans, ne büyük deneyim. Odalarında aradıklarını bulamayan, her sabah kendilerini bekleyen servislerine geç kalan öğrencilerimi düşününce… Bahsettiğim ailenin çocukları okullarına  tiny house dan gidiyorlar. Servisleri onları buradan alıyor. Ve babalarının dediğine göre dairede yaşarken geç kalan çocuklar, tiny house da ışık hızıyla hazırlanıp çıkabiliyorlar. Ah bunu düşünmek içimi ısıttı benim şu an. Yaşamak istediğim hayat bu. Ben işime minik evimden çıkıp gitmek istiyorum. Sınav sorularını da mandalina bahçelerine bakarak hazırlamak : )

 

‘Sığamayız, çocuklarla yapamayız, yemek masasını koyacak yer yok’ bunlar hep bizim bahanelerimiz. Tecrübe ettim gördüm. Çocuklu aile de yaşıyor, evcil hayvanı olanda. Yemek masası da sığmış pek güzel  J

 

Bahçe manzaralı şahane bir mutfağı var. Bulaşık makinesi, set üstü ocak ve mikro dalga gibi temel ihtiyaçlardan kahve makinesi gibi minik ev aletlerine kadar her detay düşünülmüş. Yatak odasına çıkan merdivenlerin altı her türlü ihtiyacınız için kullanılabilecek dolaplara dönüştürülmüş. Bu dolaplardan birinin içinde çamaşır makinesi var.

 

Mutfağın hemen yanında minik bir banyo ve wc alanı var. Duşun penceresi açıldığında zeytin ağaçlarına bakıyor. Manzaralı minimal banyolar en sevdiğim : )

 


Televizyon, netflix, internet bağlantısı elbette var. Evlerimiz klima ile ısınıyor ya da soğuyor.

 

Bahçesi tam keyif yapmalık. Buram buram kekik ve mandalina kokan bir bahçede mangal yakabilir ya da ateş başında bişiler içebilirsiniz. Home ofis çalışanlar için biçilmiş kaftan bir ortam var. Zaten bu evler biraz da pandemi döneminde popülerliğini arttırmadı mı ülkemiz de ?

 

Ben burada sizlerle benim konakladığım, deneyimlediğim evi paylaşıyorum. Evlerin manzara ve dizaynları farklı olsa da amaçları aynı. Minimal düzen içinde kendimize, dolayısıyla hayata daha çok zaman ayırmak. Daha huzurlu, daha kaliteli vakit geçirmek.

 

Bazen okumak ve hatta görmek bile yetmiyor. Deneyimlemek ve öyle karar vermek en doğrusu. Uzun süredir aklımda olan bu konaklama seçeneğini deneyimleyebildiğim için mutluyum. Ve umarım benim için sadece deneyim olarak kalmaz, bir yaşam tarzına da dönüşebilir.

 

Deneyimlerimi paylaşırken en büyük isteğim benimle beraber aynı heyecanı duyabilmenizi sağlamak. Ancak bunu sağlayabilirsem bazı ön yargıları kırabileceğimi, bazen çok uzak gibi görünen bir fikri ‘işte bunu ben de deneyebilirim’ diyerek gerçekleştirebileceğinizi biliyorum çünkü. Dilerim tiny house da bunlardan biri olur hayatınızda.

 

Basit yaşayacaksın hayatı. Penceren denize, ağaca baksın yeter…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

28.06.2022

 




                                            SCHENGEN VİZESİ NEDİR, NASIL ALINIR ?

 

Neler çektim vakti zamanında bu vizeyi alabilmek için. Şimdi yeşil pasaport ile gezebilme rahatlığına ulaşmış olsam da bugüne kadar gezdiğim ülkelerin neredeyse üçte ikisi Schengen alabilme stresi ile gezildi bunu da belirtmek isterim. Hollanda’dan aldığım ret bile vardır ki o da ayrı bir yazı konusu : )

 

SCHENGEN VİZESİ NEDİR?

 

Schengen vizesi: Schengen Bölgesi olarak bilinen, Avrupa da 26 ülkeyi kapsayan ve tek bir vize ile tüm bu ülkeleri gezmenize olanak sağlayan vizenin ta kendisi. Örnek vermek gerekirse Schengen vizenizle Fransa’ya gittiğinizde, oradan Hollanda’ya, oradan Belçika’ya geçebileceğiniz anlamına geliyor.

 

SCHENGEN VİZESİ İLE GİDİLEBİLECEK ÜLKELER:

 

Almanya, Avusturya, Belçika, Çek, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İtalya, İzlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Lihtenştayn, Macaristan, Malta, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Yunanistan.

 

VİZE İLE İLGİLİ BİLİNMESİ GEREKENLER:

 

·         Her vizenin üzerine bir geçerlilik süresi basılır ve bu süre içinde gidip dönmüş olmanız gerekir.

·         Her 6 ayda en fazla 90 gün Schengen Bölgesi’n de kalabilirsiniz. Yani 6 aylık bile vize almış olsanız, 90 gün sonunda Schengen Bölgesi’nden ayrılmanız gerekir.

·         Bir yıllık Schengen vizeniz varsa yine aynı kural geçerli. Vizenizin ilk 6 ayında 90 gün, ikinci 6 ayında bir 90 gün daha olacak şekilde toplam 180 gün  Schengen Bölgesi’n de kalabilirsiniz. Farklı ülkelerde olmanız önemli değil, önemli olan Schengen Bölgesi’n de geçirilen toplam GÜN sayısı.

·         Vize başvurusuna giderken pasaportunuzun en az 6 ay geçerli olması gerekmektedir. Pasaportunuzun süresi bittiğinde bu pasaporta basılı devam eden bir vizeniz varsa, yeni pasaportunuzla birlikte eski pasaportunuzdaki vizeyi göstererek ülkeye giriş yapabilirsiniz.

 

 

AYNI VİZE İLE KAÇ KEZ SCHENGEN BÖLGESİNE GİRİLEBİLİNİR ?

 

Schengen vizesi veriliş şekline göre üç çeşit giriş sağlıyor. Bunlar : tek giriş olan SINGLE ENTRY, çift giriş sağlayan DOUBLE ENTRY ve çoklu giriş sağlayan MULTIPLE ENTRY.

 

 

SINGLE ENTRY:

Eğer vizenizde tek giriş yazıyorsa, o vize ile bir kez Schengen Bölgesi’ne giriş yapabilirsiniz. Örneğin Yunanistan’a gittiniz ve Türkiye ‘ye geri döndünüz. Vize süreniz devam ediyor bile olsa vizeniz geçerliliğini yitirir. Yeniden Schengen Bölgesi’ne girebilmek için bir vize daha almak gerekir. ANCAK Schengen Bölgesi’ni terk etmeden ülkeden ülkeye geçiş yapabilirsiniz. Yukarıda ki örnekte bahsettiğim gibi Yunanistan’a gittiğinizi farz edersek Türkiye’ye dönmeden diğer Avrupa ülkelerine geçiş yapabilirsiniz. Burada önemli olan tek şey Schengen Bölgesinden ayrılmamak ve 6 ayda 90 gün sınırını aşmamak.

 

DOUBLE ENTRY:

Eğer vizeniz çift girişli ise vize süreniz boyunca Schengen Bölgesine iki kez giriş çıkış yapabilirsiniz. Yine 6 ayda en fazla 90 gün kalabilirsiniz. Bir yıl geçerli vizeniz varsa ilk 6 ayında 90 gün, 2. Altı ayında bir 90 gün daha kalabilirsiniz. İlk 6 ay içinde 2 kez giriş çıkış yapsanız dahi tek seferde toplam 180 gün kalamazsınız.

 

MULTIPLE ENTRY:

Vizeniz de çoklu giriş izni varsa Schengen Bölgesine sınırsız sayıda giriş çıkış yapabilirsiniz. 6 ayda 90 gün kuralı her şekilde geçerli.

 

HANGİ ÜLKEDEN VİZE BAŞVURUSU YAPMALI:

 

Burada en önemli olan nokta ilk olarak hangi ülkeye giriş yapacağınız. Her zaman ilk gideceğiniz ülkeye başvuru yaparak vize almalısınız. Schengen Bölgesinde serbest dolaşım hakkı olsa da, ülkeye ilk girişte görevli memurun sizi farklı bir ülkenin vizesi ile kendi ülkesinin sınırlarına almama yetkisi var. Almanya bu anlamda en kuralcı ülkelerden. Elinizde devam edeceğiniz ülkenin bileti varsa işiniz kolaylaşabilir ama yine de risk almamakta fayda var.

 

Ülkemizde vize başvuruları o ülkenin konsolosluklarına yapılıyor olmakla beraber artık bir çok ülke hem kolaylık sağlamak hem de işleri hızlandırmak adına başvuruları aracı şirketler vasıtasıyla kabul ediyor. Bu kurumlar şüphesiz vizenize karar veren kurumlar değiller. Onlar sadece evraklarınızın işleme konulmasını sağlıyorlar.

 

Almanya, İtalya gibi ülkeler IDATA ile çalışırken; Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa ve Estonya gibi ülkeler VFS GLOBAL ile evrak kabul ediyorlar. Aracı kurumu vize başvurusu yapmadan önce internet den araştırmayı ve o ülke için istenen evrakları kontrol etmeyi unutmayın. Bir çok evrak aynı olsa da ülke bazında değişiklik gösteren ya da ilk başvurularda ekstra istenen evraklar olabiliyor.

 

 

BAŞVURU SÜRECİ:

·         Pasaportunuzun geçerlilik süresini kontrol edin

·         Gideceğiniz ülkenin çalıştığı aracı kurumu kontrol edin

·         Bu kurumdan randevu almak için online başvuru yapın ya da telefon edin

·         Kurumun sayfasında yer alan, istenen evrakları hazırlayın

·         Verilen gün ve saat de aracı kurumda olun. Vize ücretinizi ödeyip, biyometrik kayıtlarınızı yaptırın ve evraklarınızı teslim edin

·         Artık dua ederek beklemeye başlayabilirsiniz. Pasaportunuz başvuru işlemleri sırasında verdiğiniz adrese gelecek. Bazen mesaj yolu ile vizenizin onaylanıp onaylanmadığını pasaportunuz elinize ulaşmadan öğrenme şansınız oluyor. Bazen bu msj gelmiyor ve eliniz kalbinizde, gözünüz yolda pasaportu bekliyorsunuz.

 

GEREKLİ EVRAKLARI HAZIRLAMA:

 

Pasaportunun en az 6 ay geçerli olduğunu kontrol ettiniz. Sıra geldi evrakları hazırlamaya. ( Nadir olarak bazı ülkeler 6 ay değil en az 1 yıllık geçerlilik süresi isteyebiliyor. Kontrol etmeyi unutmayın. )

Schengen vizesi için gideceğiniz ülkenin başvuru formunu doldurmanız gerekiyor. Tüm ülkelerin kabul ettiği standart bir form yok. Ülkeden ülkeye değişiklik gösteren bu formu gideceğiniz ülkeye göre dolduruyorsunuz. Aynen form da olduğu gibi evraklarda farklılık gösterebiliyor. Özellikle ilk başvurularda fazladan belgeler istenebiliyor. Başvuru yapacağınız aracı kurumun sayfasında öğrenci ya da çalışan; turizm ya da iş amaçlı olarak istenen evrakları grup grup görüyor ve ona göre hazırlıyorsunuz.

 

Aracı kuruma hazırladığınız belgelerinizi teslim etmek için bu kurumdan randevu almanız gerekiyor. Bu randevuyu aracı kurumların web sitelerinden bir form doldurarak yapıyorsunuz. Slovenya dışında tüm ülkelerin başvuruları aracı kuruma yapılıyor sadece bu ülke için konsolosluğuna başvurmanız gerek.

 

Eğer ilk kez vize başvurusu yapıyorsanız parmak izi gibi işlemler için birebir kendinizin bulunması gerekiyor ancak 5 yıl içinde parmak izi verdiyseniz, vize başvurusu için yerinize bir başkasına vekalet verebiliyorsunuz. (İki yaş altı çocuklar parmak izi vermekten muaf )

Vize merkezine geldiğinizde sıra numarası alarak bekliyorsunuz.

 

VİZE ÜCRETLERİNİN ÖDENMESİ:

 

Schengen vize ücretlerini ve vize merkezi işlem bedelini, başvurduğunuz ülkenin bağlı olduğu aracı kurum gişelerinden Euro ya da tl olarak ödüyorsunuz. Bu dekontu da başvuru belgeleriniz arasına ekliyorsunuz. Gideceğiniz ülkenin bir aracı kurumu yoksa, direkt ülkenin konsolosluğuna başvuru yapmanız gerekiyorsa, ücreti konsolosluğun verilen banka hesabına yatırmanız gerekiyor.

VİZE HAKKINDA EN ÇOK SORULAN SORULAR.

 

1.       Vize kaç gün de çıkar?

 

Çoğu zaman 5 gün için de çıksa da bayram, tatil gibi durumlarda 10 günü aştığı olabiliyor.

 

2.       Vize ile ülkeye giriş garanti mi?

 

Hayır değil. Herhangi bir nedenle sınır görevlisi sizi ülkeye vizeniz olsa dahi almayabilir.

 

3.       Vize alamadım ne yapmalıyım?

 

Başvurunuz evrak eksikliği, hatalı belge sunma ya da gitmek isteme sebebinizi yeterince açık ifade edememe gibi nedenlerle reddedilebilir. Bu durumda itiraz etme ve yeniden başvuru yapmak için 1 ayınız var. Bunun için yeniden vize ücreti ödemeniz gerekiyor. İlk ödediğiniz ücret yanıyor.

 

4.       Daha önce Schengen almış olmam işi mi kolaylaştırır mı?

 

Evet kolaylaştırır. Hem vizenizin çıkma süresinde hem de daha uzun süreli vize almanız konusunda size kolaylık sağlar.

 

5.       İlk başvuru hangi ülkeye olmalı?

 

Ülkeler arası geçiş olsa da ilk başvuru her zaman ilk gireceğiniz ülkeye olmalı. Buradan başka bir ülkeye aktarma yapacaksanız uçuş biletiniz işinizi kolaylaştırır ama yine de sınır görevlisinin sizi almama yetkisi olduğunu unutmayın.

 

6.       Hesapta ne kadar para olması gerek?

 

Bu gideceğiniz ülkeden kalacağınız gün sayısına ve hatta kaç kişi gideceğinize göre değişen bir rakam. Hesabınızda ki para ne kadar yüksekse o kadar iyi.

 

 

7.       Hangi ülkeden daha kolay vize alırım?

 

Vize başvurularında inisiyatif tamamen konsolosluklar ve büyükelçiliklere aittir. Burada en önem verilen konu ise güven. Başvuru sahibinin Türkiye’de bir işi, kurulu düzeni, aylık belli bir geliri, mal varlığı varsa, yabancı bir ülkeye yerleşmeyeceğine kanaat getirilirse vize alması kolaylaşır. Ancak başvuru sahibinin Türkiye’de düzenli bir işi yoksa, bankada gösterdiği para azsa vize yetkilisi bu kişinin kendi ülkesinde kalacağını düşünür ve vizesine ret verebilir. Bunun dışında ülkelerin birbirleriyle olan politik durumları bile bunu anlık etkileyebilir.

Avusturya’nın vize konusunda en çok zorluk çıkaran ülkelerden olduğu söyleniyor. Diğer en çok ret veren ülke ise Lüksemburg. Bunun en büyük sebebi ise diğer Avrupa ülkelerine göç politikasıyla ilgili uyguladıkları sistem. Kendileri de bunu açıkça ifade ediyorlar zaten. Son zamanlarda sıkıntı çıkaran bir diğer ülke Hollanda. Genel turist politikalarını değiştirmişler. En ünlü sokaklarına turist sayısında sınırlama getirmişler ve bu sebeple ret verme ihtimalleri var. Kendileri yıllar önce iki kez ret aldığım ülkedir bu arada : ) Finlandiya ve Norveç de refah seviyesi yüksek ülkelerden olduğu için ve yine göçmen akışını önlemek amacıyla vize sürecini zora sokan ülkeler listesinde. Tabi bunlar değişkenlik gösteren asla net ifadeler ile belirtilemeyecek sadece genel istatistiklere bakılarak yapılabilecek  yorumlar sadece.

 

Bu anlamda Avrupa da en kolay vize alınabilecek ülkelerin başında Yunanistan geliyor. Özellikle yazın Yunan adalarına giden tatilciler kolaylıkla Schengen vizesi alabiliyorlar. Vize sürecinde zorluk çıkarmayan bir diğer ülke Macaristan. Diğer Avrupa ülkelerine geçiş kolaylığı ile de cazip bir ülke kendisi. Göz alıcı doğasıyla farklı bir seçenek olan İzlanda da evraklarınız tam olduğunda sorun çıkarmayan ülkelerden. Fransa’nın da pandemi süreci sonrası turist akışını canlandırmak adına vize işlemlerinde sıkıntı çıkarmadığı söyleniyor.

 

Umarım aklınızda ki sorulara cevap bulabileceğiniz, işinizi kolaylaştırabilecek bir yazı olmuştur. Aklınıza takılan diğer tüm sorularınız için bana basak.wanderlust instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

 

Kolay vizeli günler : )

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



                                                               ISPARTA - DENİZLİ - UŞAK

                                                                GÜL HASADI FESTİVALİ



Haziran ayı boyunca devam eden Isparta Gül Hasadı Festivali'ne, Denizli ve Uşak'ta ki bir kaç şahane destinasyonu da ekleyerek oluşturabileceğiniz mükemmel bir rota önerisi ile geldim. Son yıllarda Isparta dendiğinde akla lavanta gelse de, şehir dünyanın en önemli gül üretim merkezlerinden. Bu güzel ilimizi Haziran ayı içinde ziyaret ettiğinizde pembe güllere, Temmuz da geldiğinizde ise mor lavantalara doyacaksınız. 

Hızına yetişemediğimiz benzin ve mazot zamlarından sonra kendi özel aracımızla seyahat etmenin yavaş yavaş tarih olduğu şu günlerde bu geziyi tur ile yapmaya karar verdim. Tur işi şans işidir. Ne kadar araştırırsanız araştırın, rehberinden mola noktalarına kadar genel olarak pek çok şeyi ancak deneyimleyerek görebilirsiniz. Şanslıydım ki güzel bir tura, harika bir rehbere ve şahane bir ekibe denk geldim. Gezengenler aracılığı ile katıldığım bu tur gözüm kapalı tavsiyemdir. Turun detaylarına ve daha fazla tura instagram hesapları üzerinden ulaşabilirsiniz. @gezengenler 


1. GÜN ( CUMARTESİ )


Cuma akşamı İstanbul hareketli başlayan turumuzun Cumartesi sabahı ilk mola noktası Isparta Güneykent  Gülbirlik Gül Fabrikasıydı. Bugün dünyanın gül ihtiyacının büyük bir yüzdesini karşılayan Isparta'da her yıl Haziran ayında düzenlenen Gül Hasadı Festivali kapsamında fabrikayı binlerce kişi ziyaret ediyor. Rehber eşliğinde gezilen fabrikada, gülün dalından girdiği şişeye kadar olan tüm yolculuğu anlatılıyor. Fabrikayı gezmeye geçmişten günümüze kadar gelen ve gül suyu yapımında kullanılan aletleri görerek başlıyoruz. Rehberimiz bize gülsuyu ve gül yağının geleneksel ve modern yöntemler ile nasıl elde edildiğini anlatıyor. Burada ki güllerin park ve bahçeler için yetiştirilen iri yapraklı ve hoş kokulu güllerden değil, yağı daha kıymetli olan, çiçeği daha küçük ve genellikle pembe renk olan sanayi tipi güller olduğunu öğreniyoruz. Orijinal gülsuyu ve gül yağının buram buram gül esansı kokmaması gerektiği, kendine has daha doğal bir koku ve aroma taşıdığı da bilgilerimize ekleniyor.




Fabrika içinde iki adet kocaman gül havuzu var. Gerçek gül yaprakları ile dolu bu havuzlarda harika fotoğraflar çekmek mümkün. Binlerce pembe gül yaprağı üzerine kendimizi bırakıveriyoruz. Yaprakların üzerinde yürümekte ayrı bir deneyim oluyor. Şüphesiz fabrikanın en ilgi çeken bölümü olarak burası biraz kalabalık ama kısa bir süre bekleyerek herkese sıra geliyor. Tur grupları fabrikaya belirli zaman aralıkları ile alındığı için biraz da olsa yoğunluk önlenmiş oluyor. Bireysel gelen ziyaretçiler de belirli bir sayı üzerinde iseler yine rezervasyon ile gezmek durumundalar. Hasat haziran ayında olduğu için ister istemez belirli bir dönemde yığılma olması rezervasyon şartını gerektiriyor.

Fabrika satış mağazasından alışveriş yapma şansınız var. Önceden bu satış noktaları bir çok ürüne daha uygun fiyatlı ulaşmamız demekti ancak ben bu gezide fiyatlara yansımış böyle bir uygunluk gözlemlemedim. Yanınızda taşımak zorunda kalmanız da cabası. Belirtmek isterim ki popüler alışveriş sitelerinde fabrika da satılan bir çok ürün daha uygun fiyatlıydı.




Fabrika gezimizi tamamlayıp gül bahçelerine geçiyoruz. Bahçeleri gezmenin kişi başı 25 tl gibi bir ücreti var. Ücret karşılığında sizlere topladığınız gül yapraklarını koyabilmeniz için işlemeli, hoş keseler veriyorlar. Galoşlarımızı giyerek bahçelere geçiyoruz. Galoş giyme sebebimiz bahçeleri korumak değil, ayakkabılarımızın kirlenmesini önlemek. Fotoğraflar da iğrenç göründüğünü düşünerek, ayakkabıların leş olması pahasına tabi ki galoşları hemen çıkarıyoruz : ) Gül yapraklarını nasıl toplamamız gerektiğini öğreniyor ve biz de gül yaprağı toplamaya başlıyoruz. 




Gül bahçelerinden pespembe kareleri galerimize ekleyerek, yeniden yola çıkıyoruz. Turumuzda sırada Eğirdir Gölü, kalesi ve Ayastefanos Kilisesi var. Devam eden tadilat dolayısıyla kapalı olan kiliseyi göremiyoruz. Göl kenarında yürüyüş yapıyoruz. Dilerseniz gölde tekne turu yapma ve içindeki minik adacığa geçme şansınız da var. Bu bölgeyi daha önce ziyaret ettiğimde seyir terasına çıkmıştım. Yukarıdan gölün güzel bir manzarası var. Burada bir de Yörük Çadırı vardı ki isterseniz göl manzaralı yemek yemeniz de mümkün. ( Akpınar Yörük Çadırı Seyir Terası )

Eğirdir 'cittaslow' yani yavaş şehirlerden. Trafikten uzak olması, hava kirliliği oranının düşük olması güzelliğini de beraberinde getiriyor. Gölün çevresinde yürüyüş ve bisiklet parkurları var. Özellikle kamp yapmayı seven gezginlerin ve motosiklet gruplarının her yıl uğradığı duraklardan bir tanesi.

Eğirdir gölü plajı olan, yüzebileceğiniz göllerden. Adını altın sarısı kumlardan alan Altınkum Plajı, suyu sığ olduğu için özellikle çocuklu aileler tarafından sıkça tercih ediliyor. Gölün suyu tatlı. Burada yüzmek değişik bir deneyim. İlk gelişimde deneyimle şansım olmuştu ve çok keyif almıştım. Vaktiniz olursa bu plajda yüzmeniz tavsiyemdir.


Eğirdir Gölü ile birlikte Isparta'ya veda ediyor, Denizli Pamukkale'ye doğru yola çıkıyoruz. 


Pamukkale, doğal ve tarihi güzellikleri aynı anda bünyesinde barındıran nadir yerlerden. Tamamını gezebilmek kafadan 4-5 saat. Turumuzun planında sadece travertenler var. Neyse ki daha önce birçok kez gezdiğim için, Hierapolis Antik Kenti'ni görmemeyi sorun etmiyorum : )

Hepsini gezecek vaktiniz olursa günü şu şekilde planlayabilirsiniz : Ören alanının üç ana girişi var ama çoğunlukla ikisi aktif kullanılıyor. Güney Kapısı olarak bilinen üst kapıdan girerseniz önce Hierapolis Antik Kenti'ni görüyorsunuz. Devamın da sırasıyla Antik Havuz ve Travertenleri görüyorsunuz. Aynı şekilde alt girişi kullanırsanız da önce travertenleri görüyor ve antik şehre doğru bir gezi planlamış oluyorsunuz.  Planlamanızı yukarıdan aşağıya yaparsanız gün batımında eşsiz bir manzara sizi bekliyor olacak. Gökyüzünün renkleri travertenlere yansıyor ve günün diğer saatlerinde gördüğünüzden çok daha dehşet bir manzara ile karşılaşıyorsunuz.

Travertenlere her türlü ayakkabı ile basmak yasak. Bu yüzden yanınıza poşet alın ki ayakkabı ya da terliklerinizi çıkardığınızda taşımanız kolaylaşsın. Yoksa benim gibi terlikleri arka cebinize sokmak zorunda kalırsınız : )

Antik Havuz'da yüzecekseniz yanınızda havlu ve mayo bulundurun. Almayı unutursanız satış yapan dükkanlar var ama fiyatlar tabi ki biraz yüksek. Antik Havuz namı diğer Kleopatra Havuzu burada yaşayabileceğiniz en eşsiz deneyim. Tarihi kalıntı ve sütunların içinde yüzmek paha biçilmez.

Travertenler ve antik kent girişi müze karta ücretsiz. Kartınız yoksa burada çıkarmanız mümkün. Aksi takdirde giriş ücreti 150 tl. MEB öğretmenleri ve 18 yaş altı için yine ücretsiz. Yaz uygulamasına göre müzeyi her gün 06:30 / 19:30 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Burada bir dip not eklemek isterim ki müze kartınız olsa dahi Antik Havuz'dan ücretsiz yararlanamıyorsunuz. Havuzun 130 tl olan ücreti müze kart ile yüzde 50 indirimli olarak 65 tl ye düşüyor. Ücretin tamamını da alsalar bu eşsiz deneyim için değer.

Ve bir dip not daha. Buraya kadar gelmişken vaktiniz varsa Hierapolis'e çok yakın olan Laodikeia Antik Kentini de mutlaka görün.

Gezimizde 1. günün sonuna geliyoruz. Konaklama Karahayıt'ta ki termal otelimizde. Karahayıt - Pamukkale arası yaklaşık 5 km. Burası termal kaplıcaları ile meşhur. Bölge her yıl bu anlamda çoğu yabancı olmak üzere birçok turisti ağırlıyor. Biz turumuzun anlaşması dahilinde Richmond Termal Otelde konaklıyor ve her türlü hizmetten çok memnun kalıyoruz. Otel müşterisi olarak biri açık biri kapalı olan termal havuzlardan yararlanıyor, dilersek olimpik havuzunda yüzebiliyoruz. Dünya mutfağını da bünyesinde barındıran lezzetleri ve gece eğlencesi ile hem otel hem de otel seçiminden dolayı turumuz bizden tam puan alıyor.


2. GÜN ( PAZAR )





Bugün günlerden Işıklı Göl. Bu turu planlamamıza sebep olan rotanın ta kendisi. Her yıl Haziran ayında üzerinde açan binlerce nilüfer çiçeğine ev sahipliği yapan göl, peri masallarını andıran manzaralar sunuyor. 

Otelde aldığımız kahvaltının ardından Denizli / Çivril'e doğru yola koyuluyoruz. Göl, Çivril'in Beydilli köyü sınırları içinde. Gölün çevresinde köylü teyzeler şahane gözlemeler yapıyor. Çay kahve içebileceğiniz minik işletmeler var. Biz gruplar halinde teknelerimize yerleşiyoruz. Kooperatif tarafından işletilen tekneler 3-4 kişilik. Bazıları 5 kişi de alabiliyor. Fiyat her tekne için aynı. Kaç kişi binerseniz binin, tekne ücreti 2022 yılı için 200 tl. Bu fiyat ve süre genellikle bizim gibi gelen tur grupları için geçerli. Dilerseniz önceden rezervasyon yaptırarak daha uzun süreli bir tura katılma şansınızda var. İki saat süren bu uzun turlarda gölün ortasında yer alan adaya geçme ve burada yaşayan kuş türlerini gözlemleme imkanınız da var. Bizim kaptanımız Kamil Kaptan. Tekne turu boyunca hem samimiyeti hem de tatlı sohbetiyle gönlümüzü kazanıyor. Tur boyunca daha güzel fotoğraflar çekebilelim diye, bizi hep çiçeklerin en yoğun olduğu yerlerine götürüyor gölün. Ve bir dip notta buraya eklemek isterim ki bu tekne turlarına günün erken saatlerinde katılmakta fayda var çünkü nilüfer çiçekleri akşam üzeri 3-4 gibi kapanmaya başlıyor.




Tekne gölün açıklarına doğru yol aldıkça önce sazlıklar artmaya başlıyor. Sazlıkların ardında ise farklı bir dünya bizi bekliyor. Binlerce nilüfer çiçeği ile kaplı bir göl değil burası adeta cennet. Bir peri kızı olsam sanırım burada yaşardım. Gölü çevreleyen dağın silüeti nilüfer çiçeklerinin arasından göle yansıyor. Tekneden suya sallandırdığım ayaklarımı çiçeğin yaprakları okşuyor. Büyüleyici...

Yüzlerce kare fotoğraf ve video çekiyoruz. Hiçbiri bizi tatmin etmiyor. Göl ve manzara o kadar nefes kesici ki hiç bir karenin bunu yansıtmadığını düşünüyoruz. Yaklaşık olarak bir saat süren turumuz bitmesin istiyoruz.

Yazımın bu kısmında büyük puntolara geçmek istiyorum. Çünkü biliyorum hiç bir doğal güzelliğimizi yeterince koruyamıyoruz. NİLÜFER ÇİÇEKLERİNİ KOPARMAK YASAK. CEZASI ÇOK YÜKSEK. BU GÜZEL KÖYÜ VE GÖLÜ HER ANLAMDA KORUYUP KOLLAMAK HEPİMİZİN GÖREVİ. LÜTFEN TEMİZ TUTALIM. ÇİÇEKLERİNE ZARAR VERMEYELİM. BURANIN HER TÜRLÜ CANLININ DOĞAL YAŞAM ALANI OLDUĞUNU UNUTMAYALIM. DİLERİM Kİ SONU 'SALDA'YA' BENZEMESİN. ONUNLA AYNI KADERİ PAYLAŞMASIN.


Aklımızda kalan nilüfer çiçekleriyle yeniden yollara düşüyoruz. Hedef ilimiz Uşak. Rotamızda sırasıyla Clandras Köprüsü ve Şelalesi ve son olarak da Ulubey Kanyonu var.





Yeni rotaya başlamadan önce Clandras Balık Restoranda yemek molası veriyoruz. Bölgenin tatlı su balığı meşhur. Sadece balık değil yanında servis edilen tereyağı, meze ve salataları da bizden tam puan alıyor.

Clandras Köprüsü yani zamanının su kemeri ve suya düşen aksi çok hoş bir manzara oluşturuyor. Tarihe tanıklık etmiş bir köprünün üzerinden geçmek, suyunun şıkırtısını dinlemek ise ayrı bir his, ayrı bir zevk.

Uşak / Karahallı sınırları içinde kalan köprü, Frigyalılar döneminde inşa edilmiş ve zamanında üzerinde bulunduğu nehrin iki yakasına su taşımak amacıyla kullanılmış. 




Aynı nehir üzerinde bulunan ve 1960 yılında kurulan Karahallı Hidroeletrik Santralı ise Türkiye'nin ilk santrallerinden olup, kurulduğu günden itibaren kesintisiz elektrik üretmekte.




Pekiiiii Dünya'nın en büyük 2. kanyonunun Türkiye'de olduğunu biliyor muydunuz? Ulubey Kanyonu, 77 km uzunluğuyla ABD de ki Grand Canyon dan sonra dünyanın en uzun 2. kanyonu. Bu kanyon Büyük Menderes grabeninin çökmesi sonucu oluşmuş. 2013 de tabiat parkı ilan edilip, 2015 yılında da üzerine cam bir seyir terası kurulmuş. Değeri geç keşfedilen yerlerden yani. 




Kanyonda müze kart geçerli değil. Terasa çıkış kişi başı 10 tl. Galoş giyerek gezmeniz öneriliyor. Her yerde çöp bidonları olmasına rağmen galoşlar yerlerde uçuşuyor. Bir öğretmen olarak kendimi sorguladığım anlar yine. 'Nerede yanlış yapıyor, neden eğitemiyoruz? 




Kanyon bizim turumuzun son rotasıydı. Bireysel gelmiş olsaydım bu rotaya ekleyeceğim bölgeye yakın diğer güzel noktalar şunlar olurdu:


1.  Laodikeia Antik Kenti

2. Blaundos Antik Kenti

3. Taşyaran Vadisi

4. Antik Havuz ( Kleopatra Havuzu )


Daha önce ziyaret ettiğim için plana dahil etmeyeceğim ama sizlere tavsiye edebileceğim diğer rotalar ise: 


1. Salda Gölü

2. Burdur Arkeoloji Müzesi

3. Sagalassos Antik Kenti

4. Ve eğer gezinizi Temmuz ayı içerisinde gerçekleştiriyorsanız Isparta / Kuyucak Köyü lavanta bahçeleri.

Bir sonra ki yazım da bu rotanın bilgi ve önerilerinin geleceğini de buradan duyurmuş olayım o zaman.

Siz bu satırları okurken ben çoktan yollara düşmüş olacağım. Ve döner dönmez sizlerle paylaşacağım. Kalbime, ruhuma iyi gelen, kalbinize ruhunuza iyi gelsin diye...