BAŞTAN
UYARAYIM.
BU BİR ‘KUZEY IŞIKLARI’ ROTASI
DEĞİLDİR : )
YAZ
TATİLİNDE İZLANDA ÇOK DAHA FAZLASINI VADEDİYOR
Çocukluk hayalim, ateşin ve buzulun ülkesi, yanardağların
memleketi, ziyaretçilerine hakkında konuşulandan hep çok daha fazlasını sunan
güzel ada: İzlanda’dayım.
Bazı yerlere çok niyet eder, çok uğraşırsınız ama bir zamanı
varmışçasına bekler ya işte öyle bir ülke oldu İzlanda benim için. Gerçek olmak
için Kuzey ışıkları ile bir kış tatilini değil, volkanik patlama ile
karşılayacağı bir yaz tatilini bekliyormuş aslında. Yok yanlış okumadınız. Bu
güzel ülke bizi tam da uçuşumuzun olduğu gün harika bir volkanik patlama ile
karşıladı. Harika diyorum çünkü insan hayatında kaç kez bir yanardağın alevler
püskürterek patladığına şahit olabilir ki ?
Hadi gelin anlatayım. Uçuş gününe kadar her şey normaldi
aslında. Uçağa binene kadar böyle olduğunu zannediyorduk. Alanda volkanik bir patlama
olduğunu öğrendik. Hayatınızda hiç tecrübe etmediğiniz bir şey olunca panik ile
birlikte tuhaf bir de heyecan duyuyorsunuz. Bizim hissettiğimizde tam olarak bu
oldu. Sonra uçak inişe geçtiğinde sağımızda solumuzda yanardağı arar oldu
gözlerimiz. Bizimle birlikte tüm yolcular aynı manzarayı arıyor ve
görüntülemeye çalışıyordu. Ve onu gördük. Ne muazzam bir manzara.
Uçuşu engelleyen, hava sahasının kapanmasına sebep olan bir
patlama değildi ama ilk gün planımızı felce uğrattı. Alana iner inmez buraya
çok yakın olan ve aynı zamanda mutlaka deneyimlemek gerekilen bir nokta olan
Blue Lagoon’a rezervasyonumuz vardı. Maalesef göl yanardağa çok yakın
olduğundan ve küllere maruz kaldığından kapatıldı. Bunu oraya inince gelen bir
mail ile öğrendik. Patlamanın gidişatı ön görülemediği için orada bulunduğumuz
süre içinde güvenlik sebebi ile açılmadı. Şüphesiz İzlanda sıcak su kaynaklarının
ve göllerin çok olduğu bir ülke lakin biz ilk güne Blue Lagoon’u alınca ve
diğer günler farklı aktivitelere kanalize olunca bu güzellikten mağdur kaldık.
Yine de bu rotayı yapacaklar için ilk gün planınızda Blue Lagoon olmasını
öneririm. Alana çok yakın bir noktada olduğu için araç kiralamamış bile olsanız
ister gölün anlaşmalı servisleri ile isterseniz alandan kalkan ve tam önünden
geçen otobüs ile buraya ulaşmanız mümkün. Göl bu rotanın en çok rağbet gören
uğrak noktası bu yüzden seyahatinizi planlarken kendi sayfasından size uyan bir
paket seçerek önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın.
İlk günden ve volkanik patlamadan başlayarak yazıya hızlı
bir giriş yapmış olsam da hadi gelin bu geziye nasıl hazırlandık biraz ondan
bahsedeyim.
ROTAYA NASIL
HAZIRLANDIK ?
Biletleri almak, uçuşları izinlere denk getirmek bir gezinin
en önemli kısmı. Bunu hallettiğinizde işi yarılıyorsunuz zaten. Tabi bu düşük
bütçe ile gezmeye çalışan bizler için geçerli. Yoksa THY ile her daim direkt
uçuş var adaya. Ama bizler Pegasus başta olmak üzere daha pek çok havayolu
firması ile aktarmalı uçtuğumuz için işler her zaman pek kolay olmuyor. Biz
İzlanda’ya Stockholm aktarmalı uçtuk. Madem aktarmalı uçuyoruz öyleyse
gelmişken bir ülke daha görelim diyerek 2 gün burada kaldık. Şahane bir gemi
hostel da konakladık ki o da bir sonraki yazının konusu olsun. Dönüşümüz ise
Paris üzerinden olunca bu güzel şehre göz atmadan olmaz diyerek bir 10 saatte
burada geçirdik 😊 Şüphesiz sizler buralarda konaklamadan ve
uçuş saatlerini denk getirerek direkt İzlanda’ya ayak basacak bir planda
yapabilirsiniz.
NEDEN YAZIN
GİTTİK ?
İzlanda denince ilk akla gelen şüphesiz Kuzey Işıkları
oluyor. Bizim aklımıza ise kışın donmuş haline inat şıkır şıkır akan şelaleler,
alabildiğine uzanan yemyeşil çayırlar, hava şartları izin vermeyeceği için
kışın arkasına geçemeyeceğiniz ve belki de bu yüzden hayatınızın en özel gün
batımını kaçıracağınız Seljalandfoss, ( fotoğraflarda arkasına geçip gün
batımını izlediğim şelaleden bahsediyorum ) yine kışın gelirseniz karlarla
kaplı olacağı için rengini göremeyeceğiniz volkanik patlamalar sonucu oluşan ve
adeta siyah bir zümrüt gibi parlayan Black Sand Beach veee yazın Kuzey Buz
Denizi’nde danslarıyla şov yapan balinalar oluyor. Özetle İzlanda yılın her
mevsiminde farklı güzellikler sunarak ziyareti hak ediyor.
SEYAHATİ
NASIL PLANLADIK ?
4 kişi çıktığımız bu rotada 2 kişi yeşil pasaportlu 2 kişi
ise bordo pasaportlu olunca biz geziyi bordo pasaportlu arkadaşlarımızın vize
sürelerine göre planladık. Biliyorsunuz ki İzlanda Schengen bölgesi ve Schengen
vizesi istiyor. Adanın Golden Circle denen önemli bir bölümünü ve Güney
İzlanda’yı gezmek için 4 tam gün ayırdık. Vaktiniz varsa, araç kiralayacaksanız
ve kuzeyi de içine alan tam ada turu yapmak istiyorsanız bir hafta ideal
olacaktır. Biz bu 4 günlük seyahatimizin ilk gününü gidemediğimiz Blue Lagoon
ve İzlanda’nın başkenti olan Reykjavik’in merkezine ayırmıştık. Bir tam güne
Golden Circle ve lav tünelleri turu, sonra ki güne şelaleler ve Güney İzlanda
rotası ve son güne de balinaları görebileceğimiz bir tur ayarlamıştık. Vize ve
patlamaya bağlı değişen rotamızı hadi gelin anlatayım.
İZLANDA 1.
GÜN:
Alandan şehir
merkezine otobüs ile geçtik. Kişi başı 5100 İzlanda Kronu yani yaklaşık 1300 TL
verdik. ( Ağustos 2024 fiyatıdır. ) otobüs bizi merkez terminale getirdi.
Buradan gideceğimiz lokasyona göre daha küçük araçlara geçtik. Biletinizi
atmayın çünkü bu biletler sizin aktarma için de kullanacağınız transfer
biletleriniz.
Booking
üzerinden kiraladığımız eve kolayca ulaştık. Zaten merkezi bir konumda sayılır.
Burada 3-4 günlük kira ücretleri 800-900 euro civarında. Çok fazla konaklama
seçeneği yok. Fiyatlar genelde yüksek. Kuzey ışıkları döneminde ekstra bir
artış oluyor. Rezervasyonları erken yapmak gerekiyor. Genel olarak pahalı bir
ülke olduğunu düşünürsek otel yerine ev kiralamak ve evde bir şeyler pişirmek
ya da en azından çantaya konserve gıdalar atmak mantıklı olabiliyor.
Volkanik
patlama ile Blue Lagoon planı yatınca biz de rotaya şehir merkezini gezerek
başlıyoruz. Ve başkentin adeta simgesi olmuş kilisesi ilk durağımız oluyor.
Ağustos ayında yani aslında buranın da yaz mevsiminde olmamıza rağmen keskin
bir soğuk ve sert bir rüzgar var. Hallgrimskirkja yani simge yapımız olan
kilise tam da Kuzey’e yakışır sadelikte. Kiliseden denize doğru ana caddede
yürüyoruz. Şehir merkezinin tek bir ana caddeden oluştuğunu söyleyebiliriz.
Burası adeta şehrin kalbi. Alışveriş için mağazalar, hediyelik alacaksanız
dükkanlar ve lokal restoranlar sollu sağlı hep bu cadde üzerinde. Reykjavik’in
merkezini oluşturan cadde yani Skolavörqustigur’un bir ucunda az önce
gezdiğimiz kilise diğer ucunda ise Hard Rock Cafe var.
Caddeyi
gezerken hediyelik ve hatıralık kısmını da aradan çıkarıyoruz. Puffinler bu
bölgeye özgü kuşlar. Doğal olarak pek çok hediyelikte ya da magnet de onları
göreceksiniz. Yine Vikingler, balinalar, Kuzey mitlerine ait bu coğrafyanın pek
çok karakteri de dükkanlarda yerini almış. Ben bir yanardağ magneti bir de
Viking alıyorum.
İlk günü
lokal lezzetler tadarak taçlandırmak istiyoruz. Cadde üzerinde Nyihresso isimli
restoran tercihimiz oluyor. İzlanda’nın yerel birası ‘Gull’ söylüyoruz. Yanına
patates püresi ile servis edilen bir balık yemeği, bir de geleneksel et
çorbalarından söylüyoruz. Porsiyonlar büyük. İki kişi paylaşımlı olarak yiyor
gayet güzel de doyuyoruz. Kişi başı 1000 TL bir hesap ödediğimizi de eklemek
isterim. Ucuz bir ülke olmadığından yazının başında bahsetmiştim. Her gün üç
öğünü bu şekilde yemeğe bir bütçemiz olmadığı için neyse ki yanımızda yeterince
konservemiz var : ) kahvaltı için ufak tefek market alışverişi yaparak eve
geçiyoruz. Yumurtanın tanesi 35 TL arkadaşlar bu da kayıtlara geçsin 😊
İZLANDA 2.
GÜN:
Sanırım
gezinin beni en heyecanlandıran günü bugün. Bugün tüm gün Güney İzlanda’yı
geziyor olacağız. Peki nedir bu rotayı böylesine özel kılan ? BUZULLAR
Biz
İzlanda’yı araç kiralayarak gezmedik. Sizler tabi ki böyle bir planda
yapabilirsiniz. Biz her güne bir tur alarak, ve bu rotaları rehberden
dinleyerek ve sindirerek gezmeyi tercih ettik.
Turlar sizin
otelinize yakın, seçtiğiniz duraklardan alıyorlar. Ek dikkat etmeniz gereken
nokta İzlanda genelinde iki renk durak olması. Sarı olanlar bildiğimiz toplu
taşıma otobüsleri için. Pembe ve mavi olanlar ise işte bu turlar için olan
duraklar.
Güney
İzlanda rotamızın ilk durağı Skogafoss şelalesi. Siz hiçbir buzul şelalesinde
ıslandınız mı ? izlanda’ya gelirken yanınıza mutlaka bir yağmurluk alın. O
kadar çok şelale ziyaret edeceksiniz ki ıslanmamanız mümkün değil.
Sonraki
durağımız Jökulsarlon. Vatnajokull Glacier & Jokulsarlon İzlanda’nın en
büyük buzulu. Gördüğümüz kadarı bile çok büyük ve çok etkileyici derken yüzde
90’nının suyun altında olduğunu öğreniyoruz. Turumuz ‘amfibiyen’ araçlar ile
devam ediyor. Bu araçlar hem karada hem de suda gidiyorlar. Buzul turuna bu
araçlar ile çıkıyoruz. Yapılacaklar listesine bir tik daha.
Araç katılımcıları karada
alıyor ve sonra suya iniyor. Tur yaklaşık 35 dk sürüyor. Bu turda biz buzul
kütlesine dokunma şansınız da var. Bu arada buz mavisi denen rengin gerçekten
var olduğunu görmek paha biçilemez bir deneyim. Jökulsarlon İzlanda’nın en
büyük buzul gölü. Vatnajökull ise İzlanda’nın en büyük buzulu. Vatnajökull’un o
buz mavisi güzelliğinde yer yer siyah katmanlar var. Bu siyahlıkların volkanik
patlamalardan miras kaldığını öğreniyoruz.
Volkanik patlamalar sonucu
oluşmuş Diamond Beach’e geliyoruz. Alabildiğine uzanan simsiyah bir kumsal.
Elinize aldığınızda incecik ve pırıl pırıl parlıyor. Adını ise üzerindeki buzul
kütlelerinden alıyor. Bir kumsal düşünün. Üzerinde irili ufaklı yüzlerce buz
parçası olsun ve gün ışığı altında busiyah kumsalda bir ‘elmas’ gibi parlasın.
İzlanda her adımımda şaşırtmaya, büyülemeye devam ediyor.
Tam gün batımı saatinde
yeni bir şelaleye geliyoruz. Burası Seljalandfoss. Dünyanın arkasına
geçilebilen sayılı şelalelerinden. Siz hiçbir şelalenin ardından ün batımı
izlediniz mi ? ben izledim.
Hayatımın en güzel gün
batımlarına bir yenisi ekleniyor. Şelalenin ardına geçerken ıslanıyoruz.
Aslında burada gün batımı izleyeceğimizden haberimiz yoktu. Sadece arkasına
geçebileceğimizi biliyorduk. Ama o gün güneş resmen şov yaptı. Gökyüzü adeta
turuncuya boyandı. Şelalede çıkan gökkuşağı ile çığlık attığımı hatırlıyorum.
Okurken hissettiklerimi hissedebilmeniz en büyük dileğim.
2. gün rotamız Skogafoss,
Eyjafjallajökull, Jökulsarlon, Vatnajökull, Diamond Beach, Seljalandfoss,
Gljufurafoss ve Vikinklerden kaldığına inanılan Vik Kasabası ile son buluyor.
Otobüs bizi aldığı durağa bırakıyor. Dinlenmek için evimize geçiyoruz.yarın
yeni bir gün ve yeni bir tur bizi bekliyor. Heyecanlıyız : )
İZLANDA 3. GÜN:
Bugün buzdan ateşe
geçiyoruz. Günün turu lav tünelleri. Gördüğümde aklıma gelen tek şey bu dünyaya
ait olmadıkları. Lütfen yolunuz bir gün İzlanda’ya düşerse bu turu yapın ve lav
tünellerini mutlaka görün.
Tam 5200 yıllık bir lav
tüneline girdik. Giriş öncesi kısa bir bilgilendirme aldık. Rehberimiz içeride
anlatmaya devam etti. Turun başında güvenlik için kasklarımızı giydik ve
yürüyüş batonlarımızı aldık.
Tur yaklaşık 40 dk
sürüyor. Bu kısa olan tur. Dilerseniz 8 kişilik gruplar halinde 3 saat süren
daha detaylı bir lav tünelleri turuna da katılabilirsiniz. Biz bu kısa turu
yolunu İzlanda’ya düşürenlerin mutlaka görmesi gereken Golden Circle turu ile
birleştirdik.
Bu lav tünelleri volkanik
patlamalar sonrası lavların yer altında akması ile oluşmuş. Her patlamaya ait
ayrı bir katman var. Yeniler daha açık renkken eskiler neredeyse kırmızıya
dönmüş.
NASA bu tüneller üzerinde
çalışıyormuş. Kayaçlar üzerinde buluna bazı bakteriler oksijensiz ve susuz
yaşayabildikleri için bu bulgular Mars çalışmalarında da kullanılıyormuş.
Tünellerde ilerleyip bir
noktada duruyoruz. Tam da burada rehberimiz hepimizden aynı anda çığlık
atmamızı istiyor. Üçten geriye sayıyor ve aynı anda bağırıyoruz. Mağara benzeri
bir yerde olduğumuz için hepimiz bir eko bekliyoruz ama olmuyor. Bu kayaçların
sesi emdiğini ve bu yüzden yankı olmadığını öğreniyoruz.
Yeniden yeryüzüne
çıktığımda hala gördüklerimin ve öğrendiklerimin etkisindeyim. Az önce tam 5200
yaşında bir lav tüneline mi girdim ben ? inanılmaz…
Lav tünellerinden sonra
Golden Circle rotamız başlıyor. Rotanın ilk durağı Geysir. Geysir İzlanda
dilinde ‘fışkırmak’ demekmiş. Düzensiz aralıklarla yeryüzüne püskürerek çıkan
sıcak su kaynakları bunlar. Kelime daha sonra İngilizcede ‘gayzer’ olmuş. Ne zaman
fışkıracağını bilmediğimiz için kamera açık bekliyoruz. Tam bir görsel şölen.
İkinci durağımız Gullfoss yani ‘Altın Şelale.’ İzlanda’da
ki meşhur Golden Circle turunun adı bu şelaleden geliyor. Üzerinde kocaman bir gökkuşağı
var. Hatta bazen iki tane oluyorlar. Tam da o gökkuşağının altında arkadaşlarım
doğum günümü kutluyor. Benim için bir kek almışlar. Üzerinde mumum bile var.
Şaşırıyorum çünkü yoğun tempolu bir turun ortasındayız ama her detayı
düşünmüşler. En merak ettiğim ülkede, gün batımında ve bir gökkuşağı altında
giriyorum yeni yaşıma. İyi ki doğmuşum o zaman : )
Rotanın son durağı Thingvellir Milli Parkı. Game of
Thrones’un Arya ile olan 4 bölümü burada çekilmiş. 201 yılına kadar burada
sadece çakıl bir yol varmış. 31 Mart 2011 tarihinde Almannaga’da ki çakıl yolun
ortasında bir çukur ortaya çıkmış. Yakın incelemenin ardından patikanın altında
daha büyük ve daha derin bir fay keşfedilmiş. Bugün ki milli park işte tam da
bu fay hattının kendisi aslında.
Günün rotasını Raufarhölshellir lav tünelleri, geysir,
Gullfoss ve Thingvellir Milli Parkı ile tamamlıyoruz.
Bizim İzlanda rotamız vize almak zorunda olan
arkadaşlarımızın alabildiği vize gün sayısına bağlı olarak bu şekilde oluştu.
Sizler daha uzun süreli ve içeriğinde termal su kaynaklarının olduğu gezilerden
tutun da balina izleme turuna kadar pek çok farklı rotayı da içine alan bir
plan elbet oluşturabilirsiniz. Hatta bölgenin meşhur kuşları puffinleri bile bu
turlarla gözlemleyebilmek mümkün. Biz bu gezide biraz volkanik patlamanın
kurbanı olduk belki ama yine de şunu düşünmeden edemiyorum:
‘ İnsan hayatında kaç kez volkanik bir patlamaya tanık
olabilir ki ? ‘
Bu rotanın tüm videolarına @basak.wanderlust İnstagram hesabımda,
‘ İZLANDA ‘ öne çıkan hikayelerimden ulaşabilirsiniz.
Sonraki yazıda buluşmak üzere esenlikle kalın…