15.09.2025

 


BAŞTAN UYARAYIM.

BU BİR ‘KUZEY IŞIKLARI’ ROTASI DEĞİLDİR : )

YAZ TATİLİNDE İZLANDA ÇOK DAHA FAZLASINI VADEDİYOR

 

Çocukluk hayalim, ateşin ve buzulun ülkesi, yanardağların memleketi, ziyaretçilerine hakkında konuşulandan hep çok daha fazlasını sunan güzel ada: İzlanda’dayım.

 

Bazı yerlere çok niyet eder, çok uğraşırsınız ama bir zamanı varmışçasına bekler ya işte öyle bir ülke oldu İzlanda benim için. Gerçek olmak için Kuzey ışıkları ile bir kış tatilini değil, volkanik patlama ile karşılayacağı bir yaz tatilini bekliyormuş aslında. Yok yanlış okumadınız. Bu güzel ülke bizi tam da uçuşumuzun olduğu gün harika bir volkanik patlama ile karşıladı. Harika diyorum çünkü insan hayatında kaç kez bir yanardağın alevler püskürterek patladığına şahit olabilir ki ?

 

Hadi gelin anlatayım. Uçuş gününe kadar her şey normaldi aslında. Uçağa binene kadar böyle olduğunu zannediyorduk. Alanda volkanik bir patlama olduğunu öğrendik. Hayatınızda hiç tecrübe etmediğiniz bir şey olunca panik ile birlikte tuhaf bir de heyecan duyuyorsunuz. Bizim hissettiğimizde tam olarak bu oldu. Sonra uçak inişe geçtiğinde sağımızda solumuzda yanardağı arar oldu gözlerimiz. Bizimle birlikte tüm yolcular aynı manzarayı arıyor ve görüntülemeye çalışıyordu. Ve onu gördük. Ne muazzam bir manzara.

 

Uçuşu engelleyen, hava sahasının kapanmasına sebep olan bir patlama değildi ama ilk gün planımızı felce uğrattı. Alana iner inmez buraya çok yakın olan ve aynı zamanda mutlaka deneyimlemek gerekilen bir nokta olan Blue Lagoon’a rezervasyonumuz vardı. Maalesef göl yanardağa çok yakın olduğundan ve küllere maruz kaldığından kapatıldı. Bunu oraya inince gelen bir mail ile öğrendik. Patlamanın gidişatı ön görülemediği için orada bulunduğumuz süre içinde güvenlik sebebi ile açılmadı. Şüphesiz İzlanda sıcak su kaynaklarının ve göllerin çok olduğu bir ülke lakin biz ilk güne Blue Lagoon’u alınca ve diğer günler farklı aktivitelere kanalize olunca bu güzellikten mağdur kaldık. Yine de bu rotayı yapacaklar için ilk gün planınızda Blue Lagoon olmasını öneririm. Alana çok yakın bir noktada olduğu için araç kiralamamış bile olsanız ister gölün anlaşmalı servisleri ile isterseniz alandan kalkan ve tam önünden geçen otobüs ile buraya ulaşmanız mümkün. Göl bu rotanın en çok rağbet gören uğrak noktası bu yüzden seyahatinizi planlarken kendi sayfasından size uyan bir paket seçerek önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın.

 

İlk günden ve volkanik patlamadan başlayarak yazıya hızlı bir giriş yapmış olsam da hadi gelin bu geziye nasıl hazırlandık biraz ondan bahsedeyim.




 

 

ROTAYA NASIL HAZIRLANDIK ?

 

Biletleri almak, uçuşları izinlere denk getirmek bir gezinin en önemli kısmı. Bunu hallettiğinizde işi yarılıyorsunuz zaten. Tabi bu düşük bütçe ile gezmeye çalışan bizler için geçerli. Yoksa THY ile her daim direkt uçuş var adaya. Ama bizler Pegasus başta olmak üzere daha pek çok havayolu firması ile aktarmalı uçtuğumuz için işler her zaman pek kolay olmuyor. Biz İzlanda’ya Stockholm aktarmalı uçtuk. Madem aktarmalı uçuyoruz öyleyse gelmişken bir ülke daha görelim diyerek 2 gün burada kaldık. Şahane bir gemi hostel da konakladık ki o da bir sonraki yazının konusu olsun. Dönüşümüz ise Paris üzerinden olunca bu güzel şehre göz atmadan olmaz diyerek bir 10 saatte burada geçirdik 😊 Şüphesiz sizler buralarda konaklamadan ve uçuş saatlerini denk getirerek direkt İzlanda’ya ayak basacak bir planda yapabilirsiniz.

 

NEDEN YAZIN GİTTİK ?

 

İzlanda denince ilk akla gelen şüphesiz Kuzey Işıkları oluyor. Bizim aklımıza ise kışın donmuş haline inat şıkır şıkır akan şelaleler, alabildiğine uzanan yemyeşil çayırlar, hava şartları izin vermeyeceği için kışın arkasına geçemeyeceğiniz ve belki de bu yüzden hayatınızın en özel gün batımını kaçıracağınız Seljalandfoss, ( fotoğraflarda arkasına geçip gün batımını izlediğim şelaleden bahsediyorum ) yine kışın gelirseniz karlarla kaplı olacağı için rengini göremeyeceğiniz volkanik patlamalar sonucu oluşan ve adeta siyah bir zümrüt gibi parlayan Black Sand Beach veee yazın Kuzey Buz Denizi’nde danslarıyla şov yapan balinalar oluyor. Özetle İzlanda yılın her mevsiminde farklı güzellikler sunarak ziyareti hak ediyor.

 

SEYAHATİ NASIL PLANLADIK ?

 

4 kişi çıktığımız bu rotada 2 kişi yeşil pasaportlu 2 kişi ise bordo pasaportlu olunca biz geziyi bordo pasaportlu arkadaşlarımızın vize sürelerine göre planladık. Biliyorsunuz ki İzlanda Schengen bölgesi ve Schengen vizesi istiyor. Adanın Golden Circle denen önemli bir bölümünü ve Güney İzlanda’yı gezmek için 4 tam gün ayırdık. Vaktiniz varsa, araç kiralayacaksanız ve kuzeyi de içine alan tam ada turu yapmak istiyorsanız bir hafta ideal olacaktır. Biz bu 4 günlük seyahatimizin ilk gününü gidemediğimiz Blue Lagoon ve İzlanda’nın başkenti olan Reykjavik’in merkezine ayırmıştık. Bir tam güne Golden Circle ve lav tünelleri turu, sonra ki güne şelaleler ve Güney İzlanda rotası ve son güne de balinaları görebileceğimiz bir tur ayarlamıştık. Vize ve patlamaya bağlı değişen rotamızı hadi gelin anlatayım.

 

İZLANDA 1. GÜN:

 

Alandan şehir merkezine otobüs ile geçtik. Kişi başı 5100 İzlanda Kronu yani yaklaşık 1300 TL verdik. ( Ağustos 2024 fiyatıdır. ) otobüs bizi merkez terminale getirdi. Buradan gideceğimiz lokasyona göre daha küçük araçlara geçtik. Biletinizi atmayın çünkü bu biletler sizin aktarma için de kullanacağınız transfer biletleriniz.

 

Booking üzerinden kiraladığımız eve kolayca ulaştık. Zaten merkezi bir konumda sayılır. Burada 3-4 günlük kira ücretleri 800-900 euro civarında. Çok fazla konaklama seçeneği yok. Fiyatlar genelde yüksek. Kuzey ışıkları döneminde ekstra bir artış oluyor. Rezervasyonları erken yapmak gerekiyor. Genel olarak pahalı bir ülke olduğunu düşünürsek otel yerine ev kiralamak ve evde bir şeyler pişirmek ya da en azından çantaya konserve gıdalar atmak mantıklı olabiliyor.

 

Volkanik patlama ile Blue Lagoon planı yatınca biz de rotaya şehir merkezini gezerek başlıyoruz. Ve başkentin adeta simgesi olmuş kilisesi ilk durağımız oluyor. Ağustos ayında yani aslında buranın da yaz mevsiminde olmamıza rağmen keskin bir soğuk ve sert bir rüzgar var. Hallgrimskirkja yani simge yapımız olan kilise tam da Kuzey’e yakışır sadelikte. Kiliseden denize doğru ana caddede yürüyoruz. Şehir merkezinin tek bir ana caddeden oluştuğunu söyleyebiliriz. Burası adeta şehrin kalbi. Alışveriş için mağazalar, hediyelik alacaksanız dükkanlar ve lokal restoranlar sollu sağlı hep bu cadde üzerinde. Reykjavik’in merkezini oluşturan cadde yani Skolavörqustigur’un bir ucunda az önce gezdiğimiz kilise diğer ucunda ise Hard Rock Cafe var.

 

Caddeyi gezerken hediyelik ve hatıralık kısmını da aradan çıkarıyoruz. Puffinler bu bölgeye özgü kuşlar. Doğal olarak pek çok hediyelikte ya da magnet de onları göreceksiniz. Yine Vikingler, balinalar, Kuzey mitlerine ait bu coğrafyanın pek çok karakteri de dükkanlarda yerini almış. Ben bir yanardağ magneti bir de Viking alıyorum.

 

İlk günü lokal lezzetler tadarak taçlandırmak istiyoruz. Cadde üzerinde Nyihresso isimli restoran tercihimiz oluyor. İzlanda’nın yerel birası ‘Gull’ söylüyoruz. Yanına patates püresi ile servis edilen bir balık yemeği, bir de geleneksel et çorbalarından söylüyoruz. Porsiyonlar büyük. İki kişi paylaşımlı olarak yiyor gayet güzel de doyuyoruz. Kişi başı 1000 TL bir hesap ödediğimizi de eklemek isterim. Ucuz bir ülke olmadığından yazının başında bahsetmiştim. Her gün üç öğünü bu şekilde yemeğe bir bütçemiz olmadığı için neyse ki yanımızda yeterince konservemiz var : ) kahvaltı için ufak tefek market alışverişi yaparak eve geçiyoruz. Yumurtanın tanesi 35 TL arkadaşlar bu da kayıtlara geçsin 😊

 


 

İZLANDA 2. GÜN:

 

Sanırım gezinin beni en heyecanlandıran günü bugün. Bugün tüm gün Güney İzlanda’yı geziyor olacağız. Peki nedir bu rotayı böylesine özel kılan ? BUZULLAR

 

Biz İzlanda’yı araç kiralayarak gezmedik. Sizler tabi ki böyle bir planda yapabilirsiniz. Biz her güne bir tur alarak, ve bu rotaları rehberden dinleyerek ve sindirerek gezmeyi tercih ettik.

 


Turlar sizin otelinize yakın, seçtiğiniz duraklardan alıyorlar. Ek dikkat etmeniz gereken nokta İzlanda genelinde iki renk durak olması. Sarı olanlar bildiğimiz toplu taşıma otobüsleri için. Pembe ve mavi olanlar ise işte bu turlar için olan duraklar.

 

Güney İzlanda rotamızın ilk durağı Skogafoss şelalesi. Siz hiçbir buzul şelalesinde ıslandınız mı ? izlanda’ya gelirken yanınıza mutlaka bir yağmurluk alın. O kadar çok şelale ziyaret edeceksiniz ki ıslanmamanız mümkün değil.

Sonraki durağımız Jökulsarlon. Vatnajokull Glacier & Jokulsarlon İzlanda’nın en büyük buzulu. Gördüğümüz kadarı bile çok büyük ve çok etkileyici derken yüzde 90’nının suyun altında olduğunu öğreniyoruz. Turumuz ‘amfibiyen’ araçlar ile devam ediyor. Bu araçlar hem karada hem de suda gidiyorlar. Buzul turuna bu araçlar ile çıkıyoruz. Yapılacaklar listesine bir tik daha.

Araç katılımcıları karada alıyor ve sonra suya iniyor. Tur yaklaşık 35 dk sürüyor. Bu turda biz buzul kütlesine dokunma şansınız da var. Bu arada buz mavisi denen rengin gerçekten var olduğunu görmek paha biçilemez bir deneyim. Jökulsarlon İzlanda’nın en büyük buzul gölü. Vatnajökull ise İzlanda’nın en büyük buzulu. Vatnajökull’un o buz mavisi güzelliğinde yer yer siyah katmanlar var. Bu siyahlıkların volkanik patlamalardan miras kaldığını öğreniyoruz.

 




Volkanik patlamalar sonucu oluşmuş Diamond Beach’e geliyoruz. Alabildiğine uzanan simsiyah bir kumsal. Elinize aldığınızda incecik ve pırıl pırıl parlıyor. Adını ise üzerindeki buzul kütlelerinden alıyor. Bir kumsal düşünün. Üzerinde irili ufaklı yüzlerce buz parçası olsun ve gün ışığı altında busiyah kumsalda bir ‘elmas’ gibi parlasın. İzlanda her adımımda şaşırtmaya, büyülemeye devam ediyor.

 

Tam gün batımı saatinde yeni bir şelaleye geliyoruz. Burası Seljalandfoss. Dünyanın arkasına geçilebilen sayılı şelalelerinden. Siz hiçbir şelalenin ardından ün batımı izlediniz mi ? ben izledim.

 

Hayatımın en güzel gün batımlarına bir yenisi ekleniyor. Şelalenin ardına geçerken ıslanıyoruz. Aslında burada gün batımı izleyeceğimizden haberimiz yoktu. Sadece arkasına geçebileceğimizi biliyorduk. Ama o gün güneş resmen şov yaptı. Gökyüzü adeta turuncuya boyandı. Şelalede çıkan gökkuşağı ile çığlık attığımı hatırlıyorum. Okurken hissettiklerimi hissedebilmeniz en büyük dileğim.

 


2. gün rotamız Skogafoss, Eyjafjallajökull, Jökulsarlon, Vatnajökull, Diamond Beach, Seljalandfoss, Gljufurafoss ve Vikinklerden kaldığına inanılan Vik Kasabası ile son buluyor. Otobüs bizi aldığı durağa bırakıyor. Dinlenmek için evimize geçiyoruz.yarın yeni bir gün ve yeni bir tur bizi bekliyor. Heyecanlıyız : )

 

 

 








İZLANDA 3. GÜN:

 

Bugün buzdan ateşe geçiyoruz. Günün turu lav tünelleri. Gördüğümde aklıma gelen tek şey bu dünyaya ait olmadıkları. Lütfen yolunuz bir gün İzlanda’ya düşerse bu turu yapın ve lav tünellerini mutlaka görün.

 

Tam 5200 yıllık bir lav tüneline girdik. Giriş öncesi kısa bir bilgilendirme aldık. Rehberimiz içeride anlatmaya devam etti. Turun başında güvenlik için kasklarımızı giydik ve yürüyüş batonlarımızı aldık.

 

Tur yaklaşık 40 dk sürüyor. Bu kısa olan tur. Dilerseniz 8 kişilik gruplar halinde 3 saat süren daha detaylı bir lav tünelleri turuna da katılabilirsiniz. Biz bu kısa turu yolunu İzlanda’ya düşürenlerin mutlaka görmesi gereken Golden Circle turu ile birleştirdik.

 

Bu lav tünelleri volkanik patlamalar sonrası lavların yer altında akması ile oluşmuş. Her patlamaya ait ayrı bir katman var. Yeniler daha açık renkken eskiler neredeyse kırmızıya dönmüş.

 

NASA bu tüneller üzerinde çalışıyormuş. Kayaçlar üzerinde buluna bazı bakteriler oksijensiz ve susuz yaşayabildikleri için bu bulgular Mars çalışmalarında da kullanılıyormuş.

 



Tünellerde ilerleyip bir noktada duruyoruz. Tam da burada rehberimiz hepimizden aynı anda çığlık atmamızı istiyor. Üçten geriye sayıyor ve aynı anda bağırıyoruz. Mağara benzeri bir yerde olduğumuz için hepimiz bir eko bekliyoruz ama olmuyor. Bu kayaçların sesi emdiğini ve bu yüzden yankı olmadığını öğreniyoruz.

 

Yeniden yeryüzüne çıktığımda hala gördüklerimin ve öğrendiklerimin etkisindeyim. Az önce tam 5200 yaşında bir lav tüneline mi girdim ben ? inanılmaz…

 

Lav tünellerinden sonra Golden Circle rotamız başlıyor. Rotanın ilk durağı Geysir. Geysir İzlanda dilinde ‘fışkırmak’ demekmiş. Düzensiz aralıklarla yeryüzüne püskürerek çıkan sıcak su kaynakları bunlar. Kelime daha sonra İngilizcede ‘gayzer’ olmuş. Ne zaman fışkıracağını bilmediğimiz için kamera açık bekliyoruz. Tam bir görsel şölen.

 

İkinci durağımız Gullfoss yani ‘Altın Şelale.’ İzlanda’da ki meşhur Golden Circle turunun adı bu şelaleden geliyor. Üzerinde kocaman bir gökkuşağı var. Hatta bazen iki tane oluyorlar. Tam da o gökkuşağının altında arkadaşlarım doğum günümü kutluyor. Benim için bir kek almışlar. Üzerinde mumum bile var. Şaşırıyorum çünkü yoğun tempolu bir turun ortasındayız ama her detayı düşünmüşler. En merak ettiğim ülkede, gün batımında ve bir gökkuşağı altında giriyorum yeni yaşıma. İyi ki doğmuşum o zaman : )

 

Rotanın son durağı Thingvellir Milli Parkı. Game of Thrones’un Arya ile olan 4 bölümü burada çekilmiş. 201 yılına kadar burada sadece çakıl bir yol varmış. 31 Mart 2011 tarihinde Almannaga’da ki çakıl yolun ortasında bir çukur ortaya çıkmış. Yakın incelemenin ardından patikanın altında daha büyük ve daha derin bir fay keşfedilmiş. Bugün ki milli park işte tam da bu fay hattının kendisi aslında.

 

Günün rotasını Raufarhölshellir lav tünelleri, geysir, Gullfoss ve Thingvellir Milli Parkı ile tamamlıyoruz.

 

Bizim İzlanda rotamız vize almak zorunda olan arkadaşlarımızın alabildiği vize gün sayısına bağlı olarak bu şekilde oluştu. Sizler daha uzun süreli ve içeriğinde termal su kaynaklarının olduğu gezilerden tutun da balina izleme turuna kadar pek çok farklı rotayı da içine alan bir plan elbet oluşturabilirsiniz. Hatta bölgenin meşhur kuşları puffinleri bile bu turlarla gözlemleyebilmek mümkün. Biz bu gezide biraz volkanik patlamanın kurbanı olduk belki ama yine de şunu düşünmeden edemiyorum:

 

‘ İnsan hayatında kaç kez volkanik bir patlamaya tanık olabilir ki ? ‘

 

Bu rotanın tüm videolarına @basak.wanderlust İnstagram hesabımda, ‘ İZLANDA ‘ öne çıkan hikayelerimden ulaşabilirsiniz.

 

 

Sonraki yazıda buluşmak üzere esenlikle kalın…




 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

24.03.2024

 

                                

                                 İSTANBUL’DAN TRENLE YENİ BİR ÜLKEYE YOLCULUK:  


                                                                       BULGARİSTAN


 

Herkese yeniden merhaba. Bu yazı, canı uzun tren yolculukları çekenlere gelsin. Uzun zamandır özellikle sosyal medyada Sofya Ekspresi karşınıza sık sık çıkıyor, siz de bu rotayı yapmak istiyor ama nereden nasıl başlayacağınızı bilemiyorsanız, yazıya buyrun.

 

Sofya Ekspresi nedir ?

 

İstanbul / Halkalı  - Bulgaristan / Sofya arasında sefer yapan ve uluslararası bir hat olan Sofya Ekspresi seferlerine 2017 yılında başladı. Ülkemizi Avrupa’ya bağlayan bu hat, İstanbul ve Sofya arasında her gün karşılıklı çalışıyor.

 

Neden bu hattı öneriyorum ?


 

Bu hat sizi uçak ve otel masrafından kurtarıyor. Ekonomik bir bütçe ile yeni bir ülke deneyimleme şansınız oluyor. Tren İstanbul’dan gece hareket ediyor ve sabah Sofya’ya varıyor. Sofya bir tam günde gezebileceğiniz bir şehir. Aynı akşam bu kez Sofya’dan trene binerek ertesi gün tekrar İstanbul’da oluyorsunuz. Ayrıca pek çok gezgin güzel bir planlama yaparak Sofya’yı başka ülkelere geçiş noktası olarak da kullanıyor. Çünkü buradan Avrupa’nın pek çok noktasına ucuz uçuş bulmanız mümkün.

 

Bu hattın dezavantajları var mı ?

 

Evet var. Öncelikle Bulgaristan bordo pasaporta vize istiyor. Eğer yeşil pasaportunuz yoksa bu ekspresi deneyimleyebilmek için ya Bulgar vizesi ya da Schengen vizesi almanız gerekiyor. Bulgaristan için kapıda vize uygulaması yok.

 

Bu hat için biletler online alınamıyor. Söğütlüçeşme, Sirkeci ya da Halkalı gibi uluslararası bir garın gişesinden bilet almanız gerekiyor.

 

Bilet alırken banka kartı geçmiyor. Kredi kartı ile ya da nakit ödeme yapabilirsiniz. Bilet alırken pasaport sorulmuyor ya da herhangi bir evrak istenmiyor.

 

Bu hat sadece Sofya’ya mı gidiyor ?

 

Bizim gibi gezginler turistik amaçlı kullanıyor olsa da bu aslında bir yolcu treni. Halkalı’dan başlayarak sırasıyla Çerkezköy, Alpullu, Edirne, Kapıkule, Svilengrad, Dimitrovgard, Plovdid, Pazarcık ve son olarak Sofya’ya uğruyor. Tren her gün Halkalı’dan sat 20:00 da, Sofya’dan ise 18:40 da hareket ediyor. Pasaport kontrollerinde ki yoğunluğa göre değişiyor olmakla beraber yolculuk yaklaşık 14 saat sürüyor.

 

Ne zaman bilet almalıyım ?

 

Bu geziyi planladığınız tarihten en az bir ay önce bilet almalısınız. İstanbul’dan pek çok turist de bu hattı kullanarak Avrupa’ya geçiş yaptığı için tren genellikle yoğun oluyor. Tatilinizden bir ay önce bilet bakmak işinizi kolaylaştırır.

 

Hangi vagondan bilet almalıyım ?



Trende kuşetli yani gündüz koltuk olup akşam açıldığında yatağa dönen vagon ve iki kişilik yataklı vagon var. Seçiminizi konfor ya da bütçenize göre yapabilirsiniz.

Pulman dediğimiz koltuklu vagon bu trende yok.

Kuşetli dediğimiz bölüm dört kişilik. Karşılıklı iki ranza gibi düşünebilirsiniz. Üstte karşılıklı iki yatak var. Alt kısımları da uyumak istediğimizde açıp yatak yapabiliyoruz. Böylelikle karşılıklı 2 x 2 dört kişi yatarak seyahat edebiliyor. Odalarda ısı ve ışık paneli var. Isıyı kendinize göre ayarlayabiliyorsunuz. Priz de olduğu için şarj sorunu yaşamıyoruz.

Kuşetlide seyahat etmek istiyor ancak dört kişi değiliz ve yanımıza yabancı gelmesin diyorsanız dört kişilik bilet almanız gerekiyor. Aksi takdirde yanınıza cinsiyetinize göre yolcu veriliyor.

Yataklı vagon dediğimiz kısım ise iki kişinin altlı üstlü yatabileceği bir ranzadan oluşuyor. Ranzanın karşısına valizler için bir alan yapılmış. Burayı masa olarak da kullanabilirsiniz. Yataklı vagonlarda kuşetliden farklı olarak mini buzdolabı ve lavabo var. Hem kuşetli hem de yataklı vagonda poşet içinde kişiye özel nevresim takımı veriliyor. İlk siz açıp kullanıyorsunuz.

Tuvalet tüm vagonlarda bir vagon başı bir de sonunda olmak üzere iki adet. Temizliği kullanıma bağlı olarak değişiyor. Trenin personeli Türk ve çok ilgililer. Her türlü ihtiyacınız için seve seve yardımcı oluyorlar.

 

Bilet fiyatları nasıl ?

 

( Ocak 2024 TEK YÖN fiyatlarıdır )

 

Kuşetlide kişi başı: 36.12 euro

Çift kişilik yataklıda kişi başı: 41.12 euro

Çift kişilik yataklıda tek seyahat etmek isterseniz: 71.68 euro

*** 0 – 4 YAŞ Sofya Ekspresi’nde ÜCRETSİZ seyahat ediyor. 4 – 12 yaş arasına ise bilet fiyatları üzerinden 10 euro indirim yapılıyor.

 

 


Trende restoran ya da kafe var mı ?

 

Hayır yok. Sadece yataklı olan vagonlarda mini buzdolabı içine birer küçük şişe su ve kraker bırakılıyor. Bunun dışında trende restoran ya da kafe olmadığı için ihtiyaçlarınızı yanınıza almanız gerekiyor. Ben termosa sıcak su, yanına da kahve ve çay aldım. Biz bu geziyi kalabalık bir grup olarak yaptığımız için herkes yanına zaten bir şeyler hazırlamıştı. Bu yüzden neredeyse sabaha kadar yiyip içerek gittik diyebilirim : )

 

Sınır geçişi ve pasaport kontrolleri ne kadar sürdü ?


 


Trene ilk bindiğimizde önce biletler toplandı. Tren personeli tarafından bize verilen bir formada liste halinde pasaport numaralarımızı yazdık. Tren 01:50 de Kapıkule Sınır Kapısı’ndaydı. Burada pasaport kontrol için trenden indik. İşlemler yaklaşık 40 dk sürdü. Tren hareket ettikten bir yarım saat sonrada Bulgar kontrol noktasına geldik. Bu kez trenden inmedik. Pasaportlar trende kontrol edildi. Sabah saat 10:00 da Sofya’ya ulaştık. Dönüşte de aynı prosedür tekrarlandı. Bulgar sınırında pasaport kontrolü trende yapılırken, Türk tarafında trenden inmemiz istendi. Bu hem gidiş hem dönüşte bu şekilde oldu.

 

Seyahatimiz kaç gün sürdü ?

 

Biz grup olarak bu geziyi sadece tren yolculuğu üzerine kurduk. Sofya küçük bir şehir olduğu için zaten bir tam gün de gezebilmek oldukça mümkün. Bu yüzden konaklama yapmadık. Cuma İstanbul’dan yola çıktık ve Cumartesi sabah Sofya’ya vardık. Akşama kadar bu güzel şehri gezdik. Cumartesi akşamı bu kez Sofya’dan trene bindik ve Pazar sabah İstanbul’daydık. Doya doya tren yolculuğu yaptığımız, çoluk çocuk çok eğlendiğimiz, düşük maliyet ile yeni bir ülke gördüğümüz bir rota oldu bizler için.

 

Sofya’da nereleri gezelim ?


 

1.       Aslanlı Köprü

2.       Aleksandr Nevski Katedrali

3.       Azize Sofya Kilisesi ve Meçhul Asker Anıtı

4.       Sveti Nikolay Mirlikyski Rus Kilisesi


5.       Ivan Vazov Ulusal Tiyatrosu

6.       Serdika Kalıntıları

7.       Rotunda Kilisesi

8.       Aziz Nedelya Kilisesi

       Banyabaşı Cami


10   Merkezi Mineral Banyoları

11  Vitosha Caddesi

12 Bulgaristan Parlamento Binası

13   Azize Sofya Anıtı

14 Parklar : Sofya’da gezilebilecek pek çok güzel park var. Termosa çay kahve alıp keyif yapmalık gerçekten.

 

Sofya’da ulaşım nasıl ve biz nasıl bir rota çizdik ?


 


İstasyondan 20 dk’lık bir yürüyüş ile şehrin kalbine ulaşmak mümkün. Dilerseniz metro ile de üç durak ama biliyorsunuz ki bir şehir en iyi yürüyerek gezilir.

 İstasyondan merkeze yürürken Aslanlı Köprü’den geçtik. Köprü üzerinde dört aslan heykeli var. Bu köprü Sofya’nın simgesi adeta. Köprü, Çek mimar Prosek tarafından 1891’de şehrin doğu sınırını belirlemek için yapılmış.

İlk durağımız Banyabaşı Camii oluyor. 1576’da yapılan cami Mimar Sinan’ın Balkanlar’da ki en eski eserlerinden biri. Tek kubbesi olan bu cami mutlaka görülmeli.

Camiden devam ettiğinizde karşınıza termal çeşmeler çıkacak. Cami de zaten termal suların üzerine kurulmuş. ‘banya bashi’ Bulgarca bir kelime ve çok sayıda banyo anlamına geliyor. Camide adını bu termal su kaynağı ve çeşmelerden alıyor. İnsanların bu çeşmelerden 5 litrelik petler ile sular aldıklarına tanık olacaksınız. Suyun pek çok hastalığa iyi geldiğine inanılıyor.

Sonra ki durağımız Sofya’nın bir diğer simgesi olan Aleksander Nevsky Katedrali. Neo – Bizans mimarideki yapı Balkanlar’ın en büyük dini yapılarından biriymiş. İçeride fotoğraf çekmek isterseniz ücretli. Kilise girişleri ise ücretsiz.

Sofya’da pek çok park olduğundan bahsetmiştim. Onlardan biri olan Kristal Parktayız. Parkın ilginç bir hikayesi var: Parkın tam ortasında bir büst var. Bu büst Bulgaristan’ın Osmanlı’dan ayrılması isyanında başı çeken Stefan Stambolov’a ait. Rusya’nın kışkırtması ile ayaklanıp, bağımsızlığını ilan edeceğini sanırken aslında Rusya’nın himayesine girmek üzere olduklarını anlayınca yeniden Osmanlı himayesine dönmek isteyen Stambolov, İstanbul’a gelip padişah ile görüşür. Yeniden Osmanlı himayesine geçmek istediklerini söyler. Ancak padişah bu isteğini kabul etmez. Memleketine dönünce de bir isyanda başına nacakla vurulup öldürülür.

Parktan Vitosha Caddesi’ne doğru devam ediyoruz. Buraya Sofya’nın merkezi diyebiliriz. Şık restoranlar ve mağazalar bu cadde üzerinde.



Son durağımız Serdika Kalıntıları. Burası Bulgaristan’ın antik kentlerinden Serdikanın kilise ve kent kalıntılarının olduğu yer. Kentin

 kalıntıları metro inşaatı sırasında bulunmuş. Kazılar hala devam ediyor. Kalıntıları ise yol boyunca görmek mümkün.

 

ÖZETLEYECEK OLURSAM:

 

1.       Bulgaristan, Bulgar ya da Schengen vizesi istiyor

2.       Bulgaristan ile aramızda bir saat fark var

3.       Para birimleri Leva. Bazı yerlerde kredi kartı kullanırken sorun yaşadık bu yüzden üzerinizde bir miktar da olsa Leva bulundurun

4.       Parlamento Meydanı dışında hiçbir yerde şehir wifi yı yok

5.       Sofya için bir tam gün yeterli. Her yer birbirine yürüme mesafesinde.

 

 Peki Sofya’dan nerelere tren var ?

 Sofya’dan Bükreş’e, Atina, Budapeşte, Viyana, Moskova, Münih, Paris, Brüksel, Amsterdam, İspanya ve Portekiz’e tren var. Bilet satışları Sofya garda yapılıyor. Bunun dışında pek çok ülkeye ucuz uçak bileti de bulunabiliyor.

 Ben tren yolculuklarını, manzaralarını çok seviyorum. Evet, yol uzun sürüyor ve herkese göre olmayabiliyor ama bence bu tamamen bir istek meselesi. Siz tren yolculuğu için ne düşünüyorsunuz ?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

25.08.2023

Yunanistan'a uzak, bize yakın: MEİS ADASI

 


Yunan adalarının pek çoğuna gittim. Ama burnumun dibindeki en sona kalmış hayret ! Bu yazıda Türkiye’ye en yakın ikinci, Yunan ana karaya ise en uzak olan adaya yani Meis’e davetlisiniz. Hadi gelin bu minik adayı beraber gezelim.

 

Dünya Savaşı sırasında Fransızların eline geçen ada, Lozan Antlaşması ile İtalya’ya veriliyor. 2. Dünya Savaşı sonrasında ise On İki Ada’yla birlikte Yunanistan’a bırakılıyor. Topraklarımıza sadece 2 km mesafede bulunan bu güzel adayı kaybetme hikayemiz işte kısaca böyle…

 


Adaya biz Meis diyoruz. Yunanlılar Megisti, Avrupalılar ise Kastellorizo diyor yani Türkçesi Kızıl Hisar. Meis’te indiğimiz limanın olduğu yerin adı ise Megisti. Biz hepsine toptan Meis adası diyoruz. Bu kural hiçbir Yuna adasında şaşmıyor. Mesela Midilli’de indiğimiz limanın adı aslında ama biz tüm adaya Midilli demeyi tercih ediyoruz.

 


Gelelim adaya ulaşıma: Meis’e geçmek için Kaş’a gelmeniz gerekiyor. Ada feribot yolculuğu ile Kaş’a yaklaşık 20 dakikalık mesafede. Buraya geçen iki firma var. Biz liman vergisi almadığı için daha uygun fiyatlı olan Meis Ferry Lines’ı tercih ediyoruz. Gidiş dönüş biletimiz Ağustos 2023 tarihi için 33 Euro. Kesinlikle doğru tercih çünkü limana ilk biz varıyor ve pasaport kontrolünden de hızlıca geçiyoruz. Günübirlik gelinen adalarda bu önemli bir detay oluyor. Firmanın her gün sabah 09:30 Meis’e geçen ve oradan 16:00 da dönen feribotları var. Adada konaklayacaksınız biletinizi dönüş günü gösteriyorsunuz. Meis minik bir ada ve seçenek az olduğu için konaklama fiyatları oldukça yüksek. Bu yüzden burada değil Kaş’ta konaklamanızı öneririm. (Nerede kalalım derseniz Kaş Yarımadada bulunan Gümüş Peninsula otel tavsiyemdir. Hem Kaş’ın kalabalığından uzak, hem merkeze ve en gözde plajlara yakın.) Bu arada adaya geçişinizi Çarşamba ya da Cumartesi günlerine denk getirirseniz Meis Ferry Lines’ın 17:30 ve 23:00 seferleri de var. Biz Cumartesi gidip son saatte olan feribot ile döndüğümüz için rahat rahat yüzüp, gezip, akşam yemeği yiyebildik.

 

Meis bir Yunan adası ve Schengen bölgesi. Bu yüzden adaya geçerken hali hazırda bir vizeniz ya da yeşil pasaportunuz yok ise vize almanız gerekiyor. Pandemi sürecinde kaldırılan kapı vizesi uygulaması geri gelmediği için maalesef bu şekilde geçme şansınızda yok. Yurt dışı çıkış harç pulu da almanız gerekiyor. Minicik bir adaya geçiyorsunuz ama kocaman prosedürlere uymak zorundasınız.

 


Adaya ayak bastığınızda solunuzda bir cami göreceksiniz. Osmanlılar döneminden kalan yapı cami olarak değil ama müze olarak kullanılıyor. Hemen önü Faros Kafe. Burayı aklınızda tutun çünkü günün ilerleyen saatlerinde buradan ücretsiz denize girip nasıl duş alacağınızı anlatacağım : ) Ve adada günün kalanını tuzlu tuzlu gezmemek adına bu hayat kurtaran bir bilgi olacak.

 


Her biri biblo gibi olan evlerden oluşan çok şirin bir ada burası. Sahil boyunca deniz kenarında kafe ve restoranlar uzayıp gidecek. Mekanların arka fonunu ise işte birbirinden güzel rengarenk bu evler oluşturacak. Her birinin önünde durup fotoğraf çektirmek isteyeceksiniz.

 

Biraz mekanlardan bahsedelim. Kahvaltı için en güzel konumda olanlar Meltemi ve Stratos kafeler. Biz Stratos’u deneyimledik. Kahvaltınızı yaparken gözünüz denizde olsun çünkü yanınızdan her an kocaman bir su kaplumbağası geçebilir.

 


Kahvaltının ardından Aya Yorgi adasına geçmek için tekne bakmaya başlıyoruz. Bu minik tekneleri deniz taksi gibi düşünebilirsiniz. Kafe ve restoranların önünden sürekli git gel yapıyorlar. Fiyatta anlaşır belki indirim yaptırırız dedik ama hepsi aynı fiyatı verdi. Eğer sadece Aya Yorgi adacığına geçecek ve burada denize girecekseniz 5 euro. Mavi Mağara’ya da gitmek isterseniz kişi başı 15 euro ödemeniz gerekiyor. Mavi Mağara gerçekten adının hakkını veren bir yer. Bu mağarayı gördüğüm diğer mavi mağaralardan ayıran bir özelliği var. Hava bozduğunda ve sular yükseldiğinde mağara girişi kapanıyor ve giremiyorsunuz. Zaten giriş açık olduğu zamanda teknenin içine yatarak geçmeniz gerekiyor. Minicik bi giriş ve oturmanız demek başınızı mağara girişine çarpmanız demek. Sıra dışı bir deneyim, inanılmaz bir mavi ve mağarada yüzme keyfi… ‘ Sırf bunun için bile gelinir ‘ der gören her gezgin : )

 

Mağaraya o gördüğünüz minicik delikten giriyoruz


Mağaraya o günün hava şartlarına bağlı olarak girip giremeyeceğinize ya da gün içinde ne zaman gidebileceğinize kaptan karar veriyor. Eğer girebilme şansınız hiç yoksa sadece 5 euro ödeyip Aya Yorgi’ye geliyor ve buradaki plajdan denize giriyorsunuz. Suyun alçalması durumunda kaptan gelip sizi plajdan mağara için alıyor işte o zaman fiyat 15 euro oluyor bu detayı atlamayın.

 




Aya Yorgi adasında Saint George isimli bir plaj var. Plaj adını burada bulunan kiliseden alıyor. Evet evet yanlış okumadınız baya bildiğiniz kilisenin avlusundan denize giriyorsunuz. Kiliseyi plaj kıyafeti ile ziyaret etmemenizi rica etmişler hepsi bu.

 

Bu plajda bir işletme var. Dilerseniz ücret ödeyip şemsiye şezlong kiralayabilirsiniz ya da bir kenara havlunuzu serip güneşlenebilirsiniz. Şemsiye şezlong tüm gün kişi başı 6 euro. Su pırıl pırıl. İşletmede yeme içme şansınız var. Fiyatlar ise ada merkezine göre daha uygun. İşletmecisi hanımefendi ise adanın tek Türk gelini. Yıllar önce Kaş’tan buraya gelin gelmiş.

 


Hava şartları ya da suyun yükselmesi engel olmazsa ilk Mavi Mağara’ya gidip dönüşte plajda vakit geçirmek mantıklı çünkü plajdan ayrılırken burada duş alma şansınız olacak. Ama önce plaja gelir dönüşte mağaradan Meis’e dönerseniz maalesef tuzlu kalıyorsunuz. Gece 23 feribotuna kadar tuzlu kalmak istemezseniz de yukarıda bahsettiğim Faros Kafe’den denize ücretsiz girip, duşundan da yararlanabilirsiniz.

 


Mağara deneyimi ve plaj molasının ardından ada merkezine geri dönüyoruz. Sıcaklık biraz daha azaldığı için gezmek ve fotoğraf çekmek artık daha keyifli. Gezmeye başlamadan önce fiyatlara bakıyor ve karar verdiğimiz Athina Restoran için rezervasyon yaptırıyoruz. Adanın diğer popüler restoranları: Billy’s, Lazaraki ve Alexandra. Fiyatlar restoranlar arasında sadece 1-2 euro oynuyor. Ama bu 1-2 euro bizler için önemli. Siz de rezervasyon yaptırmadan önce menülerini kontrol edebilirsiniz. Hepsinin girişinde ya da masasında örnek bir menü mutlaka var. Kalite ve lezzet olarak ise hepsi aynı. Her şey denizden o gün çıkma tazecik. Bu arada Yunanistan genelinde porsiyonlar çok büyük. Bu yüzden sipariş verirken ve masayı çeşitlendirirken bunu mutlaka göz önünde bulundurun.

 


Adanın pastel renkli evleri, gün batımında en güzel renge bürünen sokakları ve kilisesi ile onlarca fotoğraf çekiyoruz. Adada inanılmaz güzel bir ışık var. Fotoğraf çekmek için ideal. Zaten Meis senenin 320 günü güneş görüyormuş. Denizin mavi yeşil rengi gün batımında daha da güzel.

 


Adadaki evlerden biri diğerlerinde sıyrılıyor. Daha bir görkemli. Daha bir ilgi çekici. Adayı ziyaret etme şansınız olursa ne demek istediğimi anlayacaksınız. Şu an otel olan bu yapı, Meis adasının dünyaca ünlü olmasını sağlayan 1991 yapımlı Mediterraneo isimli filme ev sahipliği yapmış.

 


Ada gezimizi tamamlayıp, akşam yemeği için restorana geliyoruz. Yediğimiz her şeyden büyük keyif alıyoruz. 23’deki vapurumuzdan önce hem kontroller hem de minik duty free ziyareti için kalkıştan bir saat önce limanda oluyoruz. Duty Free gerçekten dünya üzerinde görebileceğiniz en küçük şube olabilir : )

 


Bu güzel geziyi benim harcama detayım ile özetleyelim:

·         Feribot gidiş dönüş 33 euro

·         Kahve 3 euro

·         Yemek 20 euro

·         Hediyelik 2 euro

·         Tekne turu 15 euro

·         Pırıl pırıl plajlar ücretsiz : )

 


Ve son olarak ekleyelim: MEİS’E GİTMİŞKEN YAPMADAN DÖNME:

·         Megisti Limanı’nda gezin

·         Ara sokakların ve güzel mimarinin tadını çıkarın

·         Frappe için

·         Bizdeki tavuk dürüme çok benzeyen ama benim daha lezzetli bulduğum ‘gyros’ yiyin

·         Aya Yorgi Adası’ndaki Saint George Plajı’nda yüzün, kiliseyi ziyaret edin

·         Mavi Mağara’yı görmeden, cam mavisi sularında yüzmeden dönmeyin.

·         Eğer vaktiniz varsa nefes kesen Meis manzarası ile kaleye çıkan yolda yürüyün

·         Adaya Kızıl Hisar denmesine sebep olan kaleden adanın manzarasının tadını çıkarın

·         Adadaki Likya mezarını görün. Bu mezar Avrupa’nın tek Likya mezarı sayılıyor unutmayın

·         Adaya has kabak kızartması, bebek karides, mürekkep balığı ve beyaz şarap ile akşam yemeğinizi taçlandırın.

 

 

 

·