KAZ DAĞLARI KÖYLERİ:
GÜRE, ALTINOLUK, ADATEPE, YEŞİLYURT
İsmi Yunan mitolojisinde Zeus’un doğduğu dağın isminden
gelen ‘İda’ yani Kaz Dağları, mitolojide üç büyük tanrıça arasında geçen ünlü
güzellik yarışmasının yapıldığı yer olmanın yanı sıra Troya Savaşı’nın
çıkmasına neden olan Çoban Paris’in büyüdüğü yer olarak bilinir.
Kaz Dağları sadece Türkiye için değil, tüm dünya için çok
önemli bir biyoreserv alanı. Alpler’den sonra dünyanın en önemli 2. Oksijen
deposu. Bilinenin aksine bu oksijeni üreten orman değil, denizde ki
yosunlarmış. Yani oksijen deniz de üretiliyor ve dağların arasında ki
kanyonlardan bir baca misali yukarı vakumlanıp yoğun olarak 800-1200 metre
arasında birikiyormuş. Bu bölge de az uyusanız da, hep dinç uyanmanız işte bu
yüzdenmiş.
Mitoloji ile harmanlanan tarihi, her derde deva zeytinyağı
ve zeytin ağaçları arasına saklanmış denize uzaktan göz kırpan köyleriyle Kaz
Dağları, başlı başına bir kültür, başlı başına bir rota…
GÜRE : KAZ DAĞLARI’NIN ANIT ÇINARLARIYLA MEŞHUR KÖYÜ
Güre dendiğinde akla ilk önce kaplıcaları gelse de,
meydanından sokaklarına, çay bahçesinden mesire alanlarına bugün koruma altında
olan yüzlerce anıt çınarda burada.
Tarihi dokusu bozulmayan köylerden Güre. Eski zeytinyağı
fabrikaları, aynı kadraja giren cami minareleri ve fabrika bacaları, taştan
yolları, tek katlı köy evleri, camdan cama konuşan teyzeleri ve kapı önü
sohbetleri…
İlginç hikayeleri vardır bizim buraların. Mesela buralı
kızların günümüzde aynı ailenin erkek evlatlarından daha zengin olması gibi…
Eskiden köyün yaşlıları göçüp gitmeden önce eğer ellerinde zeytinlikleri varsa
ailenin erkek çocuğuna bırakırmış. Zeytin geçim kaynağı ve çok önemli çünkü.
Kızlara ise o dönem değeri olmayan deniz kenarında ki araziler verilirmiş. Ama
gel gelelim devir değişmiş, devran dönmüş. Bugün buraların zenginleri, sahil
kenarında restoran ve butik otel işletenleri işte o sahil arazilerinin sahibi
kızlar hep : )
Homeros’un İlyada Destanı’na göre tarihte bilinen ilk
güzellik yarışması MÖ 2000 de bugün Kaz Dağları olarak bilinen İda Dağında
yapılmıştır. Ve hatta kaplıcalarının bilinen güzelleştirici özelliğinden olacak
ki, tam yerin Güre olduğu düşünülür. Yarışmacılar Hera, Athena ve Afrodit’tir.
Güzellerin her biri kendisini seçmesi için Paris’e önerilerde bulunurlar,
sonuçta Paris elinde ki elmayı Afrodit’e verir. Yarışma sonrası Paris aşık
olduğu Helen’i Afrodit yardımıyla kaçırır ve Troya Savaşı’nın başlamasına neden
olur.
Güre’ye geldiğinizde anıt çınar ağaçlarının altında otlu
gözleme yemeden, kekik çayı içmeden, kaplıcalarında güzelleşmeden ve sahilinde
balık yemeden dönmeyin.
Ayrıca Güre’ye çok yakın olan Tahtakuşlar ve Çamlıbel Köylerini
de gezmenizi öneririm.
TAHTAKUŞLAR VE ÇAMLIBEL :
Tahtakuşlar sadece etnografya müzesi için bile görülmeye
değer bir köy. Emekli İlkokul öğretmeni Ali Kudar tarafından açılan müzenin en
ilgi çekici parçası deri sırtlı deniz kaplumbağası. Türkü üstadı Alibey Ekber
Çiçek’in kabri de kendi vasiyeti üzerine bu köyün mezarlığında.
Köyün mezarlığı da görülmesi gereken yerlerden. Tahtakuşlar,
zamanın durduğu, ölülerin hayatın içine dahil olduğu ve bin yıllık şaman
geleneklerinin sürdürüldüğü bir köy. Burada hayat insandan yana… Bundan sebep
ölülerin kabri başında yas tutmak ağlamak yerine, kayıplarını onların sevdiği
türküler, yemekler ve renklerle anıyorlar. Bayramlarda, Hıdırellezlerde
mezarlık tam bir renk cümbüşüne dönüyor. Mezar taşları rengarenk yazmalara
bürünüyor. Sevdiğinin kabri başında kahve içip sohbet eden de var, en sevdiği
türküyü mırıldanarak yad edende…
Tahtakuşlar’a komşu olan diğer köy ise Çamlıbel. Tuncel
Kurtiz’in kabri ise bu köyde. Hayattayken işlettiği butik oteli şu an aile yakınları
işletiyor.
Güre’den ayrılıyor ve Altınoluk’a devam ediyoruz.
Altınoluk’a gelmeden, Balıkesir-Çanakkale yolu üzerinde sağ tarafta Antandros
Antik Kenti karşılıyor bizi. Antandros isim olarak Vergillus tarafından yazılan
ve Roma’nın kuruluşunu anlatan ‘Aeneas’ adlı destanda geçmekte. Eserde
Antandros’tan, Akhalar ve Truvalılar arasında çıkan savaş sonrası, Troya
kentinden babası, eşi ve çocuklarıyla kaçan Aeneas’ın geldiği yer olarak
bahsediliyor.
Aeneas, o zamanlarda gemi yapımında oldukça gelişmiş olan
Antandros kentinde yaptırdığı 20 adet gemi ve savaştan sağ çıkan Truvalılar ile
birlikte kendilerine yeni bir vatan arayışı içine girer. Bu amaçla sonu
İtalya’nın Castro şehrinde biten bir maceraya atılırlar. Gittikleri her yere
zeytin dalı götürmeleri ile ün yapmış olan bu arayışlar sonucunda eski Roma’nın
temelleri atılacaktır. Bu nedenle günümüzde Castro ve Altınoluk hala kardeş
şehir olarak anılmaktadır.
ALTINOLUK : KAZ DAĞLARI’NIN ‘ALTIN’ KÖYÜ
Bizim buralarda aynı köyün Kaz Dağları tarafında merkezi,
deniz tarafında ise daha sonraları turizm ile gelişerek köyden ön plana çıkan
sahil şeridi vardır. Sebebinden yukarıda bahsetmiştim. ( Hani şu kızlara
bırakılan ve sonradan değer kazanan deniz kenarında ki araziler: )
Bu durum hem Güre hem de Altınoluk Köyleri için geçerli. Biz
Altınoluk’u gezmeye Kaz Dağları içinde kalan köy meydanından başlayacağız. Önce
en meşhurundan Cemil Usta’nın yerinde kahvaltı yaparak. Gerçek Ege kahvaltısı
dendiğinde olması gerekenler: saf zeytinyağı, bölgenin zeytinleri, karadut
reçeli, Kaz Dağı balı ve kekiği, ekşi maya köy ekmeği, köy salçası, tazecik
yeşillikler, dumanı üzerinde mis gibi kapaktan kesme (bir çeşit hamur
kızartması) otlu gözleme, Balıkesir’in meşhur peynirleri, çay illa olacak ama
yanına koruk yada karadut suyu… Birini bile es geçseniz içime sinmez, bizim
buraların kahvaltısından yapmış saymam sizi : )
Cemil Usta’nın mekan çınar ağaçlarının altında. Önü köy
meydanı ve Edremit Körfezi, arkası Kaz Dağları. Sol yanı Abdullah Efendi
Konağı… Konağın geçmişi 160 yılın üzerinde bir tarihe dayanmakta. Konağın ilk
sahibi o tarihte var olan Papazlık Kilisesi’nin rahibi. 1. Dünya Savaşı’nın
sonu, Kurtuluş Savaşı öncesinde rahibin Midilli’ye göç etmesi ve mallarını
Midilli’den Abdullah Efendi ile değiş tokuş yapması nedeni ile konağın sonra ki
sahibi Abdullah Efendi olmuş ve konak o zamandan sonra Abdullah Efendi Konağı
olarak anılmış.
CAM SEYİR TERASI :
Kaz Dağları Cam Teras için Çanakkale yönü, Altınoluk merkezi
geçtikten sonra Doyran Köyü’ne sapmanız gerekiyor. Anayoldan köy 4 km ve yol
asfalt. Kalan 7 km’lik kısmı ise dağ yolu. ( belirtmek isterim ki biz İ20 ile
Cam Teras’a çıkabildik.) 11 km sonra Kaz Dağları Milli Park sınırına
ulaşıyorsunuz. Teras bu noktaya 100 metrelik bi yürüme mesafesinde. Giriş
ücreti 9 tl (2021 fiyatı) Kendi aracınızla gelmek istemezseniz, Akçay ve
Altınoluk’tan kalkan tüm jeep safariler Cam Teras’a uğruyor.
ŞAHİN DERESİ KANYONU :
Eğer kanyona cam terastan devam edecekseniz artık milli park
sınırında olduğunuz için bölgeyi ‘alan rehberler’ ile gezmek zorundasınız. Ya
da Doyran Köyünden ana yola çıkıp Altınoluk köy merkezine gelmeden ‘Bent
Yolu’nu’ takip ederek, kanyonun piknik alanı kısmına ve buradan da
yüzebileceğiniz havuzlarına ulaşabilirsiniz. Mesire alanı giriş kişi başı 4 tl
(2021) Otopark sorunu yok. Wc var. Ateş yakma izni var. Mangal ve piknik
yapabilirsiniz. Buz gibi suyun içinden yürümeyi göze alırsanız biri küçük biri
büyük iki şahane havuz ile ödüllendirileceksiniz. Yukarıda bahsettiğim jeep safariler
eğer turun ‘şelaleler’ seçenekli olanını aldıysanız yine yüzme molalı olarak bu
kanyona uğruyorlar.
ADATEPE : GÜZELLER
GÜZELİ REFİKA’NIN KÖYÜ
Kaz Dağları’n da her köyün ayrı bir hikayesi, ayrı bir
vizyonu var. Dantel gibi sokakları ve pırıl pırıl tarihi evleri ile Adatepe’nin
de öyle… Kurtuluş Savaşı’na kadar Rumlar ve Türkler birlikte yaşamış bu köyde
lakin mübadeleden sonra köy yaklaşık 1980’lere kadar atıl durumda kalmış. Köyü
yeniden keşfeden bir grup gönüllü buradaki bazı evleri satın alıp, aslına uygun
restore ettirmişler. Ve böylece köy için kara talihin dönüm noktası başlamış.
Köyü gezerken, köyün müthiş manzaralı bir yamaçta ama deniz
manzarasını nadir gören bir şekilde kurulduğunu fark edeceksiniz. Bunun sebebi
zamanında denizden gelen işgalci ve korsanlardan köyü gizlemekmiş. Yüzyıllar
içinde korsan tehlikesi azalınca köy yavaş yavaş denize doğru büyümeye ve
sahilde bir liman oluşumuna yönelmeye başlamış. Bu dağ köyünün sahili olarak
Küçükkuyu da anca o zaman gelişmeye başlamış.
Köye geldiğinizde uğrayabileceğiniz yerlerden biri
Hüseyin-Meral Zeytinevi. Burası aslında minikte bir müze. Hüseyin Bey ve Meral
Hanım hem kendi zeytinyağı ve sabunlarını satıyorlar hem de geçmişten günümüze
yağ sıkımında kullanılan bir çok objeyi de yine burada sergiliyorlar.
Köyün en çok ilgi çeken ve mutlaka görülmesi gereken noktası
şüphesiz Taş Mektep. Taş Mektep, okul olarak 1985 yılına kadar hizmet vermiş.
Sonra öğrenci azlığı sebebiyle kapatılmış ve kaderine terk edilmiş. Evleri alıp
restore eden grup burayı valilikten kiralayıp restore ettirmiş. Okul günümüzde
felsefeden edebiyata bir düşünce merkezi. (iki yıldır pandemi sebebiyle kapalı
olduğunu ve sadece bahçesinin gezilebildiğini belirtmek isterim.)
Adatepe’ye geldiğinizde Arnavut kaldırımlı sokaklarında
keyifle yürüyüp, restore edilmiş şahane evlerini gördükten sonra köy meydanında
bu bölgenin hemen hemen her yerinde meşhur olan koruk ve karadut sularından
içmenizi ve gözleme-mantı karışımı bir lezzet olan ‘manlama’ denemenizi
öneririm.
ZEUS ALTARI :
Köye gelmeden yaklaşık bir 300 metre önce sağınızda Altar’ın
girişini göreceksiniz. 2021 yılında devam eden orman yangınları sebebiyle tüm
yaz kapalı kalan altarı daha önce ziyaret etmiş olduğum için temel bilgileri
vermek istiyorum. Aracınızı giriş noktasına park ettikten sonra ormanın
içindeki patika yoldan 800 metre kadar yürüyerek
altara ulaşıyorsunuz. Burada taştan büyük bir sunak var. Mitoloji, Zeus’un
Truva Savaşı’nı bu sunaktan izlediğini rivayet ediyor. Manzara nefes kesici.
Bütün Edremit Körfezi Midilli Adası ile beraber ayaklarınızın altında.
Köyün bir de zeytinyağ müzesi var lakin yukarıda köyde
değil. Edremit-Çanakkale yolu üzeri, Küçükkuyu’da.
ADATEPE ZEYTİNYAĞI MÜZESİ :
‘OLEA PRİMA OMNİUM ARBORUM EST’ ‘ZEYTİN, BÜTÜN AĞAÇLARIN İLKİDİR’
Müzenin giriş kapısında bizi güzeller güzeli Refika
karşılıyor. Sadece müzenin değil, köyün de simgesi Refika.
Köyün Türk ve Rum cemaati arasında çok sevilen Refika, hem
güzel hem de çok neşeli bir kızmış. Düğünlerde şarkılar söyler, çokta güzel dans
edermiş. Refika’nın güzelliği ve iyilik severliği Adatepe köyünün yanı sıra
çevre köylerde de dillere destan olmuş. Özellikle zeytin zamanı Refika’nın
çalıştığı tarlalarda köylüler hem zeytin toplar hem de Refika’nın şarkılarını
dinlermiş.
1.Dünya Savaşı’na kadar iki cemaat Adatepe köyünde barış
içinde birlikte yaşamış. Ancak savaş tüm Anadolu da olduğu gibi Adatepe köyüne
de felaketler getirmiş. Savaşla birlikte köyün Türk ve Rum cemaatleri arasında
çatışmalar baş göstermiş. Tüm bu kargaşaya rağmen Refika yine de Türkler
arasında sevilmeye devam etmiş ancak ne var ki savaş sonunda Türk ve Yunan
hükümetleri arasındaki antlaşma sonucunda Refika da diğer Rumlarla birlikte
köyü terk etmek zorunda kalmış.
Refika’nın köyden ayrılışı Türkler arasında büyük bir
üzüntüye yol açmış. O gittikten sonra bile O’nun adına türküler yakılmış ve her
fırsatta, özellikle düğünlerde o’nun türküsü okunup, O’nun adına danslar
edilirmiş. Bu gelenek Adatepe köyünde hala devam etmekte. Bir gün olurda müzeyi
ziyaret ederseniz, fonda O’nun adına yakılan türkü çalıyor olacak.
İki kattan oluşan müze halen aktif olarak yağ da üretiyor.
Giriş katında zeytin küpleri ile başlayan yolculuk, üst katta eski dönem yağ
sıkma makinelerinden, sabun yapma tekniğine kadar devam ediyor. Müzeyi haftanın
her günü ücretsiz gezebilir, hediyelik eşya mağazasından alışveriş
yapabilirsiniz.
YEŞİLYURT : KAZ
DAĞLARI’NIN EN GÜZEL KÖYÜNÜ EN SONA SAKLAMIŞ OLABİLİRİM : )
Eski adı ile Büyük Çetmi şimdi ki adı ile Yeşilyurt olarak
bilinen köy, eski bir Rum köyü olarak bilinse de gerçekler biraz farklı.
İstanbul’un fethinde ki katkılarından dolayı Fatih Sultan Mehmet, Türkmenlere
bu köy ile birlikte birçok köyü de hediye etmiş. Onlarda yerleşik düzene
geçince ev yapmaları için karşı kıyıdan Rum taş ustalarını davet etmişler.
Zamanla onlarda köyün alt kısmında yaşamaya başlamış. Yeşilyurt Rumların ve
Türkmenlerin bir arada mutlu yaşadığı bir yerken, Yunan işgali sonrası durumlar
değişmiş. Mübadele de Rumlar gitmek zorunda kalmış. Şimdi köyün yerlileri
Yörükler.
Köyün içinde ki tarihi yollardan 2000 yıl önce Romalı
tüccarlar ve askerler geçerlermiş. Antik İyonya bölgesinin kentleri arasında ki
ulaşım geçişi bu yollarmış. Sonra Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayi Milliye’ye
erzak ve cephane taşınmış buralardan…
Aynen Adatepe köyünde olduğu gibi bu köyünde değişik bir
konumu var. Kaz Dağları’n da yüksek bir noktada bulunduğu için sokak
aralarından deniz illa göz kırpıyor size lakin aşağıdan bakıldığında köyün
hiçbir evi görünmüyor. Bu da vakti zamanında yine köyü korsan saldırılarından
korumak içinmiş.
Köyün öne çıkan yapıları arasında Yeşilyurt Köy Konağı, köyün
camisi, şu an kullanılmayıp atıl durumda bırakılan ancak restore edilecek olsa
şahane bir yapıya dönüşme garantili köy okulu ve konaklamak için ekonomik
şartlar el vermese bile uğrayıp mutlaka görülmesi gereken Çetmihan Otel var.
Bunun dışında köy, sanat eseri gibi boyanmış kapılarıyla meşhur. Her sokağına
girmek, her bir evi görmek istiyorsunuz.
Köyün bir de müzesi var. Ufak ama çok hoş bir müze. İsmi
Kariye Teknoloji Müzesi. Müze, bireysel bir koleksiyonun sergiye açılması ile
oluşmuş. Arabadan telefon bugünün bilinen markalarının hikayelerini anlatıyor.
Çok şaşırtıcı şeyler var mesela bugün ünlü bir çanta olan ‘Hermes’ aslında bir
daktilo üreticisiymiş. (alıntıdır)
Adatepe köyü ile oldukça yakın olmalarından sebep, mimariden
mutfağa çok ortak noktaları var. Gözlemenin sarımsaklı yoğurtla mantı gibi
servis edilen şekli olan ‘manlama’ her iki köyünde ortak lezzeti. Tatmanız
gereken bir diğer lezzet ise Çetmi Tatlısı. İçinde elma püresi, ceviz ve tahin
helvası var. Kızartılıp pudra şekeri ile servis ediliyor. Türk kahvesi yanına,
manlama üzerine de çok yakışıyor : )
Mutlaka denemeniz gereken bir diğer lezzet ise otlu
dondurma. Kaz Dağları’na has bir kekik türü olan limon kekiği, fesleğen,
reyhan, lavanta çeşitlerden sadece birkaçı.
Çocukluğumun geçtiği, her yaz tekrar tekrar keşfetmekten çok
keyif aldığım bu rotayı dilerim sizlerde ilk fırsatta deneyimlersiniz.
Ben gezmeye ve paylaşmaya devam edeceğim.
Kalbime iyi gelen ne varsa paylaşacağım… Kalbime iyi gelen,
kalbinize iyi gelsin diye…